21 Aralık 2011 Çarşamba

Telekinezi ve Levitasyon

TELEKİNEZİ

Telekinezi parapsikoloji bilim dalının incelediği önemli bir psişik güçtür. telekinezi düşünce gücünü yoğunlaştırarak canlı veya cansız maddeler üzerinde etkiler yapılabilmesi gücüne denir. Her ülkede bu uluslar arası bir sözcüktür. Telekineziye psikokinezi de denir. Kelime anlamı olarak tele uzak uzaktan anl¤¤¤¤¤ gelen yunanca bir sözcüktür. Kinezi ise hareket demektir. Yani kelime anlamı olarak uzaktan hareket anl***** gelir.
Telekinezi psişik kökenli düşünce enerjisidir ve günümüz parapsikoloji bilim dalında etkileri elektronik aletlerle ölçülmüş ve bu enerjinin varlığı kabul edilmiştir. Ve birçok bilim adamı bu enerjiyi günlük zamanlarda kullandığımızı kanıtlamışlardır. Şans eseri dediğimiz olaylardan çoğu telekinezinin eseridir ve bu gücü ister istemez kullanırız. Amerikalı ünlü parapsikolog Rex Stanford bu enerji üzerinde deneyler yapmış ve günlük hayatta kullandığımızı kanıtlamıştır. Buna en basit örnek zardaki istediğimiz numaranın gelmesidir.
Bu çalışmalar sırasında Duke üniversitesinde bu gücü olumlu etkileyen bir etken bulunmuştur. Bu da konsantrasyonun serbest bırakılmasıdır. Yani bir zarda istenilen numaranın gelmesi için önce yoğun bir istek ve konsantrasyon daha sonra da zarlar bırakıldığı anda bu konsantrasyon ve istek kesilmelidir. Bunun önemi Enid Hofffman’nın kitabındaki hikayeyle çok kolay anlatılabilir: “Bir öğrencim başından geçen ilginç bir deneyimini bana şöyle anlatmıştı: Bir kasenin içine su koymuş ve kasenin içinde suyu hareket ettirme egzersizleri yapıyormuş. Düşüncenin serbest bırakılması kısmına kadar alıştırmayı doğru olarak yapmıştı. Suya bakıyor ama herhangi bir hareket olmuyordu. Tam o sırada telefon çalmış. Poflayarak sandalyeden kalkmış. Başarısızlık duygusu içinde telefona bakmış. Telefon görüşmesi bittikten sonra çalışmasına devam etmek üzere geri döndüğünde kasedeki suyun bir kısmı dışarıya sıçrayıp masaya yayılmış vaziyetteymiş. Burada olan nedir? Deneyci telefona cevap vermek için kalktığında dikkati başka tarafa yönlenmiş ve suyu hareket ettirme arzusunu serbest bırakmış.”
Stanford dualarında telekinezi yasasına dayandığını fark etmiştir. Duaların gerçekleşmesinde dua eden kişinin yoğun konsantrasyon içinde düşünce enerjisini yoğunlaştırıp göndermesiyle telekinetik etkisi söz konusudur.
Bunun yanı sıra kültürümüz ve dinimizde adı geçen nazar olgusunun da temeli telekinezidir. Nazar bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara özellikle de çocuklara evcil hayvanlara ve bazı eşyalara zarar verdiğine inanılan kuvvettir. Ve bu da öfkeli kıskançlık vb. gibi duygularda yolladığız negatif tesirdir. Nazarlıklar ise göze gözle karşı koyma anlamında göz şeklindedir. Ama nazarlıklarda asıl önemli olan yapıldığı maddedir ki yapıldığı madde negatif tesirleri çekici nitelikte olmalıdır.
Telekinezi deneyleri:

İlginç Bir Deney :
7 Nisan 1968 tarihli Moscow Komsomolets gazetesinin Psi Fenomeni başlıklı yazısında Sovyetlerin ünlü psikokinezi medyumu Bn. Mikhailova' nın ve belki de tüm psikokinezi medyumlarının gerçekleştirdikleri en enteresan deney anlatılmaktadır bu deney bilim adamları tarafından filme alınmıştır. Bilim adamları Bn. Mikhailova' nın iki metre kadar ötesinde duran bir cam akvaryumun içerisindeki tuzlu eriyiğin içerisine çiğ bir yumurta kırmışlardı ve Bn. Mikhailova kameraların ve tanıkların önünde bu yumurtanın beyazını sarısından ayırmış daha sonra da tekrar bir araya getirmişti. Bu deney literatürlere o zamana dek yapılmış en enteresan deney olarak geçti.

Yemek Masasında :
Bn. Mikhailova' dan bir ilginç deneyde yemek masasında gerçekleştirilir. Olayın tanıklarından Vadim Marin bu enteresan deneyi şöyle anlatır: ' Bn. Mikhailova yemek masasında oturuyordu ve masanın üstünde kendisinden belirli bir uzaklıkta bir ekmek parçası duruyordu. O konsantre olarak bakışlarını dikkatli bir şekilde bu ekmeğe yöneltti. Bir dakika geçti ve bir dakika daha .sonra ekmek parçası hareket etmeye başladı. Kesik hareketlerle ilerliyordu. Masanın kenar kesimine yaklaştığında daha düzgün bir şekilde ve hızla yol aldı. Bn. Mikhailova başını eğdi ağzını açtı ve sanki bir peri masalındaymış ifadesiyle özür dilerim fakat bunu başka türlü anlatmaya imkan yok sıçrayarak ağzına girdi. Hipnotize olmuş değildim ve bu olay olduğu gibi filme alınmıştı. '

Sigara Dumanı :
Çek bilim adamı Dr. Zdenek Rewdak 1968 yılında Moskova'da ki Parapsikoloji Konferansına katılan yazarlardan S. Strander ile L. Schroeder'e Bn. Mikhailova'nın psikokinezi yeteneğini incelerken yaptıkları değişik bir deneyden bahseder iken şunları anlatmıştır: Bir cam kavanozun iç kısmını sigara dumanı ile doldurduk ve de kavanozu baş aşağı ederek Bn. Mikhailova' nın önüne koyduk. Bn. Mikhailova belirli bir uzaklık öteden sanki katı bir cisimmiş gibi dumanı ortadan ikiye böldü.

Kurbağa ve İnsan Kalbine Hükmetme :
Bn. Mikhailova Leningrad'da ki bir araştırma esnasında canlı bir kurbağanın kalp atışını etkileyerek daha hızlı veya daha yavaş atmasına sebep olmuştur.Bn. Mikhailova bir keresinde de kuşkucu bir bilim ad¤¤¤¤¤ psikokinezi yeteneğini kanıtlamak amacı ile bilim ad*****n kalp atışlarını aşırı derecede hızlandırmıştır. Moskova'da ki Tıp Enstitündeki bu deney altı doktorun gözleri önünde cereyan etmiştir ve doktorun kalp atışları o kadar hızlanmış ki bayılarak yere düşmüş. Daha sonra da doktor bu deneyin işin içerisinde olağandışı güçlerin bulunduğuna dair kendisini ikna ettiğini belirtmiştir.

Tarihte telekineziyi kullananlar ve olayları:

Mevlana:Ünlü bir sufi olan Mevlana’nın kapıları telekineziyle açtığı ve Sema ayini yaparken tüm mumları telekinezi gücüyle söndürüp yaktığı bilinmektedir.

Hallac-ı Mansur:Hallac-ı Mansur’da ünlü bir sufidir. Ama ne yazık ki sufilik eğitiminde öğrendiği bazı sırları zamanı gelmeden açık bir dille açıkladığı için hariciler tarafından hapishaneye atılmış ve İslam dinine zarar veriyor diye önce kırbaçlanmış daha sonra derisi yüzülmüş önce ayakları ve elleri sonra da kafası kesilerek öldürülmüştür. Hapishanedeyken İbni Khafif ile yaptığı muhabbette telekinezi gücünün ne kadar yüksek olduğu açıkca bellidir. İbni Khafif sorar: -Sabır nedir? Hallac-ı MAnsur cevap verir: –Hapishaneden çıkma imkanı olmasına rağmen burada kalmaktır. (Bu arada hapishanenin duvarlarında büyükçe bir delik açılarak Dicle görünür)

(Bunlar gibi daha birçok sufi inisiyesinin telekinezi yapabilme yeteneği vardır. Ama çoğu bu yeteneklerini halk arasında sergilemez.)

İsa peygamber: Hz.İsa’nın da telekinezi gücü olduğu yaşadığı olaylarda bellidir. Hz.İsa’nın bir telekinezi olayını Matta incilde şu şekilde yazmıştı: “Ve İsa sabahleyin şehre dönerken acıktı. Yol kenarında bir incir ağacı görüp ona geldi; ancak yapraktan başka bir şey onda bulamadı ve İsa ona dedi: Artık senden edebiyen meyve çıkmasın. Ve incir ağacı hemen kurudu. Şakirtleri bunu görünce: İncir ağacı hemen nasıl kurur! diyerek şaşırdılar. İsa cevap verip onlara dedi: Doğrusu size derim. Eğer imanınız olup şüphe etmezseniz yalnız bu incir ağacına olanı yapacak değilsiniz fakat bu dağa; Kalk denize atıl derseniz olacaktır. Ve duada iman ederek her ne dilerseniz alacaksınız.” (Matta Bab: 21/18-22) Duanın temeli telekineziye dayalı olduğu için burada HZ.İsa “duada iman etmek” demiştir. Şüphe ise konsantrasyonu bozan en büyük etmenlerden biri olduğu için Hz.İsa bunu da açıkca belirtmiştir.

Derlenen telekinezi alıştırmaları:

Yöntem 1: Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun.Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz.Kapı ve pencereleri kapatın.Mum alevi düz olarak yanmalıdır.
Mumun karşısına geçin ve oturun…Aleve konsantre olun…Kendinizi sıkmadan ve kesinlikle zorlamadan aleve bakışlarınızı yönlendirin üşüncelerinizi sadece alev üzerinde yapacağınız değişikliğe sabitleyin.Yoğunlaşın… Alevin sağa sola ya da geriye doğru yatmaya başladığını düşünün.Bunu isteyin… Konsantrasyonunuzu mümkün olduğunca uzatın. Konsantrasyonunuz bozulursa tekrar kendinizi yapacağınız çalışmaya yönlendirin.Sadece isteğinize konsantre olun.Gözlerinizi kırpabilirsiniz.Enerjinizi bu işe yoğunlaştırırken gözünüzün önünde alevin eğildiğini imajine ederek canlandırabilirsiniz.Unutmayın ki konsantrasyon çaba değildir… Konsantrasyon yoğunlaşmış dikkattir.Bu inceliklere çalışmanız sırasında önem veriniz.Her türlü çaba fiziksel olarak gerginlik yaratır. Ve her şeyden önemlisi enerjinizi serbest bırakmanızı engeller.
Düşünce enerjinizi alevin bükülmesi için konsantre ettikten bir süre sonra serbest bırakın… Çalışmanızın en önemli noktası işte bu andır… Sonra tekrar konsantrasyonunuza devam ediniz… Ve birkaç dakika sonra tekrar serbest bırakınız… İşte tam bu anlarda alevinizin büküldüğüne şahit olabilirsiniz
Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun.Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz.Kapı ve pencereleri kapatın.Mum alevi düz olarak yanmalıdır. (Bu alıştırmada mum yerine sigara dumanı kullanabilirsiniz. Eğer uzun bir kamıştan bardağın içine yavaş yavaş ağızdaki sigara dumanını üfleseniz bardağın dibinde bir duman birikintisi oluşturabilirsiniz. Bardağın üstüne hava akimini kesen bir fincan tabağı da kapatırsanız duman orda birkaç dakika kalır.)

Yöntem 2:Bir kaseye üçte ikisi dolacak şekilde su koyunuz. Suyun üstünde bir parmak kalınlığında yüzeyi kaplayacak şekilde zeytinyağı dökünüz. Bir dikiş iğnesi alarak her iki ucundan kibritlere batırınız. Yavaşça iğnenizi zeytin yağının üzerine bırakınız. Böylelikle her iki ucu kibrite batırılmış iğneniz rahatlıkla yüzecektir.
Zeytin yağının üzerinde hareketsiz duran iğnenize konsantre olun. İğnenizin yavaş yavaş hareket etmesini isteyin. Bunu zihninizde iyice canlandırın. Sonra düşüncelerinizi ve konsantrasyonunuzu serbest bırakın… Ve gelişmeleri hiçbir şey düşünmeden kayıtsızca gözleyiniz…
Not:Bu yöntemleri havada asılı bir sarkaç bir kalem vb. gibi şeyler üzerinde deneyin. Ayrıca grup şeklinde yapılması bu etkiyi daha da güçlendirin ve yeni başlayanlar için daha iyidir. Böylelikle ortak bir aura oluşturup bu alıştırmalarda daha iyi sonuç alabilirsiniz.
LEVİTASYON

Levitasyon yine düşünce gücüyle fiziki bir etki olmaksızın nesneleri hafifletip havaya uçurma ve havada durdurma gücüne verilen isimdir. telekinezi özelliğinizi geliştirdikten sonra levitasyon yeteneğinizi de alıştırmalarla güçlendirebilirsiniz. levitasyon çalışmaları tek kişiyle de yapılabilir ama telekinezide olduğu gibi grupla daha çok başarı elde edilebilir.

Tarihte levitasyon yapan ünlü kişiler ve olayları:

Mevlana:Mevlana levitasyon konusunda da karşımıza çıkmaktadır. İşte Mevlana’nın başından geçen levitasyonla ilgili bir olay:
Mevlana’nın Şam yolculuğu sırasında kafile Sis İli yakınlarında içinde 40 münzevi rahibin yaşadığı bir mağarada konuklarlar. Yoğun olarak majik çalışmalarla uğraşan rahipler kendilerine konuk gelenlere bir gösteri yapmak isterler. Daire şeklinde bir araya gelerek önce yoğun bir şekilde konsantre olurlar ve tam ortalarına oturttukları bir çocuğu levite ederler. Çocuk belli bir yüksekliğe kadar çıkarak havada asılı durmaya başlar. Rahipler bir süre sonra bu levitasyon olayına bir son vererek çocuğu tekrar aşağıya indirmek isterlerse de bunda bir türlü başarılı olamazlar. Ne yaparlarsa yapsınlar çocuk havada kımıldamadan durmaktadır. Bu arada çocuk Mevlana’yı göstererek aşağıya inmesine engel olan kişinin o olduğunu söyler. Rahipler bu olayın Mevlana’dan kaynaklandığını anlayınca çocuğu yere indirmesini rica ederler. Bunun üzerine Mevlana çocuğu yere indirir.

İsa Peygamber: Hz.İsa’nın gösterdiği levitasyon örneklerinden en ünlüsü su üstünde yürmesidir. Bakın Matta’da su üstünde yürümesi ve konsantrasyonun ne kadar önemli olduğu nasıl yazılmıştır: “Ve gecenin dördüncü nöbetinde İsa denizin üzerinde yürüyerek yanlarına geldi. Fakat Şakirtler onu denizin üzerinde yürürken görünce: Bu bir hayalettir diye şaşırdılar ve korkudan bağırdılar. Fakat hemen İsa: Cesur olun benim korkmayın diyerek onlara söyledi. Petrus ona cevap verip dedi: Ya Rab eğer sen isen suların üzerinde sana gelmemi emret. Ve İsa: Gel dedi. Petrus da kayıktan inip İsa’ya gelmek için suların üzerinde yürüdü. Fakat yeli görünce korktu ve batmaya başlayarak: Ya Rab beni kurtar! diye bağırdı. İsa hemen elini uzatıp onu tuttu ve kendisine dedi: Ey az imanlı neden şüphe ettin? .” (Matta Bab: 14/25-31). Buradan da anlaşılacağı gibi Petrus’un şüphe etmesi konsantrasyonu bozmuş ve ona bağlı olarak leviteyi de bozmuştur.

Rabia sultan ve Basralı Hasan: Hasan Rabia’yı bir gölün kenarında otururken görmüş. Namaz seccadesini suyun üstüne koymuş ve kadını yanı başına davet etmiş:
“Rabia Gel! . Gel de namazı birlikte kılalım.”
“Hasan sen ruhsal eşyalarınla bu dünyanın pazarında fiyaka yaparken en azından zaten herkesin yakından tanıyıp bildiği eşyaları sergilemekten kaçınsaydın ve çevrendeki insanların aşina olmadığı eşyaları sergilemeyi tercih etseydin çok daha iyi davranmış olmaz mıydın?”
Bu sefer de Rabia hemen kendi seccadesini çıkarmış ve seccadesini havaya fırlatmış. Azizenin (evliya) seccadesi havada asılı kalmış. Sonra da Rabia havaya uçmuş ve bu seccadenin üstüne oturuvermiş. En sonunda Hasan’a hitaben şunları söylemiş: “Sen de yanıma gelsene ey Hasan! Herkes bizi böylesine yüksek bir yerdeyken rahatlıkla görebilir! .”
Hasan Rabia’nın yanına çıkmayı kabul etmeyerek yerde kalmaya devam etmiş. Rabia’ya böyle yanına gelmemesinin nedenini de açıklama gereği duymamış. Rabia ise Hasan’ı yatıştırma ihtiyacı hissettiğinden şöyle demiş: “Hasan senin yaptığın şeyi bütün balıklar yapabilir benim yaptığımı ise bütün kuşlar yapabilir. Gerçek iş şu anda başvurduğumuz ucuz hilelerden medet ummadan yaşayabilmektir. Lütfen artık burada birlikte yapmak üzere bulunduğumuz esas işimize geri dönelim.
Rabia ve Basralı Hasan “Allah dostu” olarak da tabir edilen ünlü sufi ve evliyalardır.

Levitasyon egzersizi:
Buradaki egzersizi tek başınıza ya da grup arkadaşlarınızla yapınız:
Masanın üzerine tahtadan yapılmış küçük bir cisim koyun.rahatça oturup gevşeyin . Dikkatinizi cisminize yoğunlaştırın . Onun ağırlığını zihnen hissedin . Cismin ağırlığını azaldığını giderek hafiflediğini hissederken şuurunuzun daha çok yoğunlaşmasına ve derinleşmesine izin verin . Cismin ağırlığını kaybettiğini hissettikçe daha derin nefes alın ve nefesinizi verin . Her nefes alış verişinizde cisim daha da hafifliyor . Ve siz bunu hissediyorsunuz . İçinizden gelen kuvvet yer çekimini kolaylıkla yenmeye başlayacak . cismin iyice hafiflediğini hissettiğinizde onun yavaş yavaş yükselmesi için kesin bir emir vermeye başlayın.Eğer imajiasyonunuz tam şekillendiyse ve konsantrasyonunuzu gerektiği kadar yapabildiyseniz düşünce gücünüz cismin havalanmasını sağlayacaktır.

Not: Tabii ki biz peygamberler veya ermişler kadar iyi telekinezi ve levitasyon yapamayız ama onların bu kerametleri sergilemelerinin nedeni aslında bunların bizde de olduğunu vurgulamaktır. Günlük hayatta çok kullandığımız ama farkına varamadığımız şeylerdir bunlar.

Verici


Özellikle telepati olaylarında telepatik emir, fikir ve imajları yönlendiren, yaratan kimseler için, “etken” anlamında kullanılan bir terimdir. Bilindiği gibi, telepatide en az iki kişi vardır ve bunlardan biri genellikle “verici” durumundadır. verici olan kimsenin özel bir ruhi durumu vardır denebilir. Fakat daha ziyade çalışma ve sebatla bu yeteneği artar. Verici, öncelikle, net ve kesin ifadeli bir imajinasyona, sağlam ve devamlı bir konsantrasyona, uzağa etki için seyyalevi bir akım meydana getirmeye uygun yeteneklere sahip olmalıdır. Her şeyde olduğu gibi, iyi niyet ve bilimselliğin olduğu çalışmalarda, rehber ruhların aracılığı burada büyük bir destek olur. Aktif ve zihni kabiliyeti gelişmiş kimselerin iyi bir deneyci olabileceği deneylerle tespit edilmiştir. Telepati fenomeninin başarı derecesinde vericinin imajinasyon ve konsantrasyon yetenekleri ve alıcıyla olan sempatisi önemli bir rol oynar.

Vizyon


Geçmişte olmuş veya olmamış, uzakta
olan veya hiç olmayan ve olacak veya olmayacak birtakım olayları görme organının yardımı olmaksızın (zihinsel) görme ya da algılama. Klasik psikoloji ve psikiyatrinin bu tür fenomenlerinin tümünü, bir ayırım yapmaksızın, “halüsinasyonlar” adıyla tek başlık altında değerlendirmesine karşı çıkan parapsikologlar, hayal ürününden ibaret halüsinasyonlar olarak nitelendirilen kimi fenomenlerin yüksek medyomnik yeteneklerin ürünü olan, gerçek ve değerli enformasyonlar içeren paranormal fenomenler olduğunu deney ve araştırmalarla ortaya koymuşlardır.
Vizyonlar (yani gerçek vizyonlar) bir iç etkinin söz konusu olduğu, medyomnik yeteneğe bağlı ve kimi zaman doğrulanabilir ( –medyomun bilmediği veya bilmeyeceği, sonradan araştırmayla doğruluğu anlaşılan olaylarla ilgili–) bir bilgi taşıyan fenomenlerdir. Vizyonların aparisyon fenomenleri ile de sık sık karıştırıldığı görülmektedir. Aradaki fark şöyle açıklanabilir: Aparisyonlar görme organının yardımıyla görebilen, dış ortamdaki nesnel, maddi oluşumlardır. Vizyonlar ise, duyu organlarına dış ortamdan çarpan etkilerin söz konusu olmadığı, iç alemden gelen tesirlerin kişinin kendisinde mevcut imajları canlandırarak algılanma alanına çıkarmasının söz konusu olduğu öznel (sübjektif) fenomenlerdir. Vizyon, ruh ve beden bağlarının gevşediği uyku, ekstaz, trans gibi degajman hallerinde görülebildiği gibi, medyomnik yetenekle (ikinci görü) uyanık halde de görülebilir. Durugörü medyomlarının yanı sıra mistiklerin birçoğunun da birer vizyoner (vizyon alabilen duyarlı kişi) olduğu bilinmektedir. Kimi araştırmacılar vizyonları şu şekilde sınıflandırmaktadırlar:
1- Şimdiki zamana ait, uzaktaki veya süjenin bilmediği olaylarla ilgili paranormal algılama vizyonları.
2- Gelecekte gerçekleşecek olaylara ait prekognitif vizyonlar.
3- Geçmişe ait vizyonalar:
A– Bilinmeyen geçmişi öğretici vizyonlar: Süjenin kendisinin katılmamış veya yaşamamış olduğu olaylarla ilgili vizyonlar.
B– Süjenin unutmuş olduğu anılarına ait vizyonlar.
C– Ölenlere ait vizyonlar.
4- Amaçlı ve bir zekanın varlığını belli eden vizyonlar.
5- Geçmiş, şimdi veya gelecekle ilgili sembolik vizyonlar.
6- Yazı vizyonları.
7- Ne olduğu anlaşılmayan vizyonlar.

Uyku - Uyanıklık Arası

Tam uyanmadan önce (ipnopompik) veya uykuya dalmadan önce (ipnogojik) doğal olarak meydana gelen veya çeşitli yöntemlerle (yoga, zen, rölaksasyon, uyaranların azaltılması vb.) yapay olarak oluşturulan, beyindeki neo–korteks tabakalarının etkin olmadığı, yani duyu organlarından bilgi gelmediği ve beynin alfa dalgaları yayınladığı yarı uyku hali.
Göz kapakları kapalıyken “göz hareketleri”nin meydana gelebildiği uyku uyanıklık arası durumda bilinçaltı kapısının açılması ve rüyalar görülmesi söz konusu olur. Ses ve imajları duyusal değil de zihinsel algılanmasından oluşan bu rüyaların bir kısmı psişik, daha doğrusu paranormal denilen niteliktedir.
Uyku uyanıklık arası durum, özellikle beynin neo–korteks tabakalarının faal olmadığı, yani duyu organlarımızdan bilgi gelmediği zaman ortaya çıkar. Bu durum alfa dalgasının ortaya çıkmasına sebep olur. uyku ile uyanıklık arasındaki bu halde, duyumsal ve zihinsel bir dinlenme halinde olunur ve nöronlar tam bir senkronizasyon durumundadır.
Zihin, uyku ile uyanıklık arasındaki duruma mantra tekrarında, metronom ve monoton davul sesinde, derin gevşeme esnasında ulaşabilir. Yoga, Zen, sufilik çalışmalarında, uyku–uyanıklık arası halinin rolü önemlidir. Kendi kendine telkin sırasında zihinde bir boşluk yaratmak, belli bir nefes ritminde kalmak “uyku–uyanıklık arası” denilen bu psişik hali meydana getirebilmektedir. Metapsişik araştırmalarda, ruhsal yeteneklerin çalıştırılmasına bağlı alıştırmalarda, süjelerin böyle bir zihin hali içinde bulunması büyük bir kolaylık sağlamaktadır.
Metapsişik araştırmalarda, oto ipnozda ve psişik yeteneklerin geliştirilmesinde yararlanılan uyku–uyanıklık arası halin yapay olarak meydana getirilmesinde monoton davul sesleri, mantra tekrarı, belli bir nefes ritminde kalma, zihni boş tutma gibi çeşitli yöntemler kullanılır. Sufilik, yoga ve zen sistemlerindeki çalışmalarda önemli bir yeri olan uyku–uyanıklık arası hal, bu sistemlerde çeşitli rölaksasyon teknikleriyle elde edilir.

Trans

Kimi parapsikoloji sözlüklerinde, “iradi hareketlerin yokluğu ve düşüncenin otomatizma içerisine girmesiyle nitelenen, “psikolojik ayrışma hali” ya da “paranormal bir fenomenin ortaya çıktığı veya çıkabileceği, az veya çok derinlikteki bilinçsizlik hali” olarak tanımlanan trans, spiritüalistlere göre ise, “ruh ve beden ilişkisinin (dolayısıyla perispiri ve beden ilişkisinin) gevşemesiyle oluşan özel bir hal”dir ve bilincin kaybolmadığı trans halleri de vardır. Önceleri yalnızca medyomların içine girdikleri özel bir hal için kullanılan trans terimi, parapsikolojide değişik bilinç halleri kapsamındaki bir bilinç hali olarak ele alınır.
Parapsikolojideki trans hali, alfa dalgalarının sürekliliğinin yokluğuyla karakterize edilir. Spiritüalizm, parapsikolojinin sağladığı verilerden yararlanmakla birlikte trans fenomeninin maddi yanından çok, manevi yanıyla ilgilenir. Spiritüalizme göre trans ya da medyomnik trans insanlığın en önemli bilgi araçlarından biridir. İnsan trans haline girmeden de bedensiz varlıklar aleminden gelen tesirleri çeşitli görünümler altında (rüya, sezgi, ilham, uyanıkken düş görme, vizyon vb.) alırsa da, öte alemden fizik aleme bilgi akışının en verimli yolu, bu gezegen için transtır. Dünya insanlığı binlerce yıldır, ilahi kaynaktan geldiği kabul edilen bütün bilgileri trans sayesinde almıştır. trans kimi koşullarda kendiliğinden oluşabildiği gibi, ipnoz ve psikolojik ayrışma yöntemleriyle yapay olarak da oluşturulabilir. Psikolojik ayrışma yöntemleriyle sağlanan trans sayesinde, ipnotik ve manyetik transtaki gibi medyomun bilincini kaybetmesi söz konusu olmadan, bedensiz varlıklardan tebliğ alınabilmektedir.

Tobiyoskop


Kirlian fotoğrafçılığı’nda kullanılan aygıtlardan yararlanılarak Rus parapsikolog Victor Adamenko tarafından geliştirilmiş olan, vücuttaki akupunktur noktalarının yerini tam olarak saptayabilen elektronik aygıt.

Telepati ve Şuuraltı İletişim


Telepati

Yunanca "tele" (uzak), "pathos" (birine ya da bir şeye karşı meydana gelen normal üstü duygusal bağ) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş bir sözcüktür. Duyular dışı algılamaların belki de en yaygın ve çoğu zaman da farkında olmadan kullanılan bir çeşidine verilen addır. Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış ve verişi diye tanımlanabilir.
Telepatik iletişimin gerçekleşmesi için en az iki kişinin olması gerekmektedir. Bu iki insandan birisi verici diğeri alıcı durumundadır. Bu iletişimde şekil, fikir, sembol olarak gönderme-alma yapılmaktadır. Deneysel olabileceği gibi kendiliğinden de ortaya çıkar. Özellikle ikinci durumda, insanlar arası sempati bağının kuvveti önemli bir unsurdur. Bu duruma en güzel örnek, anne ile çocuğu arasındaki sessiz iletişimdir. Sevgililer, yakın arkadaşlar, kardeşler, eşler arasındaki telepatik iletişim gerçekleşme yoğunluğu bakımından üst sıralarda yer almaktadır.
Telepatik iletişimin kontrollü ve deneysel olarak da birbirini tanımayan fakat telepatik yetenekleri gelişmiş süjeler tarafından uygulanması, özellikle Sovyet Rusya ve ABD'de yapılan denemelerde, insan telepati yeteneğinin ne derece verilmi yönde kullanılabileceğini göstermiştir.
Beyindeki her aktivite atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonucunda esiri ortama bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır. Deneylerle sabit olmuştur ki telepatik iletişimde zaman ve mekan sınırı yoktur. Dolayısıyla hassas süjeler esiri ortamda yayılan enerji dalgalarını nereden olurlarsa olsunlar, hiçbir kayba uğratmadan algılayabilmektedirler.
Telepatide tespit edilen bir başka durumda zihnin bu iletişim sırasında alfa dalga boylarında yayın yapmasıdır. Özellikle vericinin derin bir konsantrasyon ve vizüalizasyon (içsel canlandırma) içinde olması gerekmektedir. Alıcı durumundaki süje için, zihnini alfa dalga boyunda yayın yapar halde getirmesi yeterlidir.
Telepati sadece insanlar için geçerli değildir. Hayvanlar ve bitkiler de bu iletişimi kullanmaktadırlar. Bunlara ait yapılmış birçok laboratuar çalışmaları bunun gerçekliğini kanıtlarken, çevremizde bulunan hayvan ve bitkilerle kurduğumuz özel yakınlıklar en doğal olaylar olarak yaşanan örneklerdir.
Telepati olayının bize getirdiği en büyük kazanç, bütün canlılar arasında beyin düzeyinde bir alışverişin olduğunu bilmemizdir. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hiç kimse müstakil bir varlık değildir. Hiçbir düşünce tamamen bize ait değildir. Muhakkak o düşüncenin kökeninde bize başka bir yerden intikal etmiş bazı ipuçları vardır. Biz onu üretir, büyütür ve kendi düşüncemiz sanırız. Yaşayan her varlık görünmeyen bir bilgi ağı içerisindedir, şuurlu ya da şuursuz sonsuz bir alışveriş aktivitesi içerisindedir. Bu nedenle de bir bilgi ağına aktaracağımız her bilginin kalitesinin yüksek olmasına dikkat etmeliyiz.

Parapsİkolojİ derslerİ


Orjinal ad:
Kitabın Yazarı: Paul Krafchik
Yazar: Paul Krafchik
Kapak tip: Karton
Sayfa sayısı:
Baskı Durumu: YOK
Yayınevi : Ruh ve Madde Yayınları
SUNUŞ
Asırlardır gelişen bilim ve teknik sadece maddesel dünyayı ele geçirmeye çalıştı. Dünya insanının zihni devamlı olarak dış madde aleminin uygulama ve etkilerini araştırmakla yetindi. Buna karşılık içsel deneyenlerden sürekli kaçtı. Fakat, özellikle son 50 yıl içinde, bilimin bu tek yönlü gidişinin kısırlığı anlaşıldı ve dış dünyadan insanın içine doğru dönmenin zamanının gelmiş olduğu görüldü. Ancak bu yeni anlayışla yapılan DDA (Duyular Dışı Algılama) ve psikokinezi araştırma ve deneyleri, evrende FKB (Fizik - Kimya -Biyolojij'nin ortaya koyduğundan başka prensip ve kanunların da varlığını göstermiştir.
Dış dünyadan gelen bilgilerin algılanmasında beş duyumuzun yegane araç olduğu fikrine hepimiz alışmışızdır. Gerçekten de günlük yaşam için bu doğrudur. Ama bazı koşullarda bunun doğru (daha doğrusu yeterli) olmadığını görüyoruz. Çünkü bazı algılamalarımızı beş duyumuzdan başka bir duyumuzla yaptığımız da olur zaman zaman. Son yıllarda bilim, uzun süredir kuşkulandığımız bir yeteneğin varlığını ortaya çıkarmış ve kanıtlamış bulunuyor: Altıncı Duyumuz.
Evet, dış dünyayı algılarken zaman zaman, bilerek ya da bilmeyerek bilinen beş duyumuzdan farklı bir duyumuzu da kullanıyoruz. Hatta bazıları bu duyusunu o kadar kontrol altında bulunduruyor ki, onu istediği zaman, istediği amaçlarla kullanabiliyor. İşte herhangi bir organ vasıtasıyla çalışmayan, bilinen duyulardan farklı bir duyu kullanarak insanın dış dünyayı algılama yeteneğine duyular dışı idrak (algılama), yani kısaca DDA denir. Halk arasında, beş duyu ötesindeki bu algılamanın her türlüsüne, 'Altıncı Duyu' demek adet olmuştur.
Dr. Joseph B. Rhine'ın ESP (DDA) terimini ortaya koyduğu günden beri insanlar böyle 'DDA' diye bir şeyin olup olmadığını
merak etmektedirler. Prof. Rhine, 1930'lardan beri Amerika'nın Duke Üniversitesi'nde parapsikoloji okutmuştur. Bu parapsikoloji sözcüğü de, yine onun, 'babası' olarak kabul edilen Rhine'ın bulduğu bir terimdir. Parapsikoloji, klasik psikolojinin sınırları ötesini deki fenomenleri etüt eden bir araştırma dalıdır. California'daki J.F. Kennedy Üniversitesi'nin Parapsikoloji Bölümü'nün tanımına göre, "parapsikoloji, canlılar ile bunların çevresi arasındaki belirli etkilerin bilimsel olarak incelenmesidir."
DDA, yukarıdan da anlaşılacağı gibi, insanın beş duyumu dışındaki algılamalarını ifade eden bir kısaltma olmaktadır. Eskiden beri bilindiği ve bu alanda yapılan çalışmalardan anlaşıldığı gibi, hemen herkesin beş duyumunun dışında bir altıncısı, hatta bazılarında bir yedincisi ve daha fazlası bulunmaktadır. Böyle bir yeteneğin ve ilave bir duyumun varlığından çok az kimsenin haberi vardır. Bunların içinde de çok az bir kısmı bu 'ek yeteneği' kullanabilme yararına sahiptir. DDA'nın tabiatında hem kendiliğindenlik, hem de beklenmediklik vardır. Bu bakımdan her istenilen an, (öteki FKB deneyleri gibi) laboratuarda tekrarlanamaz. Bizim henüz bilgimizin ötesinde kalan şartlar gerçekleştiği zaman, bir DDA fenomeni ortaya çıkıverir ve bu tarzda ortaya çıkan bir olgunun kontrolü da hehüz her zaman elimizde olmamaktadır.
Farkında olsak da, olmasak da, doğuştan getirdiğimiz DDA'mız bizlerde olduğu kadar hayvanlarda, (belki de değişik bir biçimde) bitkilerde de bulunmaktadır. Beş duyumuzdan ayrı bir olgu olduğunu belirtmek amacıyla genellikle halk arasında 'altıncı duyu' olarak bilinen DDA'larımız bir ya da birden fazla olduğu gibi, aynı zamanda doğal bir melekemiz (ya da melekelerimiz)dir. Bu konudaki öğretim noksanlığından dolayı beş duyunun ötesindeki algılamaların tümüne birden 'altıncı duyu' demek, halk arasında yaygın bir alışkanlıktır. Bu kitapta, DDA'larımızdan on tanesi tanıtılmaya çalışılmakta olup, görüleceği gibi her biri (başka bir tanesiyle ya da normal beş duyumumuzla ilintili olsa bile) aslında ayrı ayrı özellikleri olan melekelerimizdir ve parapsikoloji ve psikoloji bilimlerinin araştırma dallarıdır. Günümüzün modern bilimi parapsikolojik olaylara bir açıklama getirememektedir. Bakış açısı ve olaylara yaklaşım zihniyeti değişmedikçe de, bunu başaracağını sanmıyoruz. Eski bildiklerimizle açıklayamadıklarımızı inkar ya da dudak büküp geçmek zaten bilimselliğe ters düşen bir tutum örneği olmaktadır. Bu bakımdan, dünyanın pek çok ülkesinde duyular dışı idraklerimizle ilgili olarak araştırmalar sürdüren ve lisans üstü eğitim sunan pek çok üniversitenin parapsikoloji bölümü - kürsüsü bulunmaktadır. Bu bilim yuvalarında modern bilimin en son gelişmelerinin ortaya çıkardığı çok hassas cihazlarla DDA'larla ilgili olguların ölçümleri yapılmakta ve bunların hangi kanunlara göre ortaya çıkmakta olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu tür araştırmalara parapsikoloji içinde 'psikotronik' çalışmalar denilmektedir. Bu şekilde içimizdeki uzaya açılan kapı aralanmış bulunmaktadır. Bu aralanan kapının ötesinde, özellikle uygulamalı deneysel spiritüalizmin asırlardan beri ortaya koymaya çalıştığı konular 'parapsikoloji' isimli yeni bir müspet bilim dalı tarafından adeta kanıtlanmaktadır. İşte bu çalışmaların ışığıyla aydınlanan DDA'mızın on adedi bu kitapta öz olarak anlatılmakta ve uygulama yaparak bu yeteneklerini geliştirmek isteyenlere pratik teknikler verilmektedir. Yani konu tamamen deneyseldir. İnanç konusu değil, kişilerin inanmalarına göre var olan, ortaya çıkan bir olgu değildir.
O halde, FKB gibi tüm üniversitelerde niçin okutulmuyor ve yaygın olarak rahatlıkla kabul edilmiyor, gibi bir soru gelebilir akıllara. Yani modern bilim DDA'ya karşı nasıl bir tavırlanma içindedir? Parapsikoloji, bilimin bir parçasıdır. Bilimin başka dallarının temsilcilerinin parapsikolojinin geçerliliği ve araştırma alanına giren olguların gerçekliği konusunda duraksama ve kararsızlıkları olabilir. Bu tutum aslında tüm bilim dallan arasında geçerlidir. Örneğin, bazı kimyagerler, yine bazı tıp otoritelerinin belirli ilaçların yeterlilik derecesiyle ilgili olarak ortaya koydukları konusunda kuşkulu oldukları gibi, aynı olay karşısında uzay kaşiflerinin görüşleriyle su altı kaşiflerinin görüşleri birbirinden farklı olabilmektedir. Bazılarının düşündüklerinin aksine bilim, 'bilgi' değildir. Hans Hoizer' in de belirttiği gibi, bilim sadece tanınmış ve güvenilir araçlarla bilginin toplanmasıdır. Bununla birlikte bu araçlar (vasıtalar) zamanla değişebilir. Geçmişin güvenilir bir aracı zamanımızda ya da ileride bu geçerliliğini yitirmiş olabilir. Bunun tersi de mümkün: Geçmişte kullanılmayan vasıtalar ve yöntemler bu gün kulunun alanına girebilir. "Öğrenilmesi gereken, bilinmeye değer her şey öğrenilmiştir ve bilinmektedir." deyip de, bilimi yerinden oynamaz, şekli değişmez bir duvar gibi kabul ederek, bu duvara yaslanıp kalmada rahatlığı bulmak, belki de gerçekçiliğe en ters düşen tavırlanmalardan biridir. Bir canlı, gün be gün nasıl değişim ve gelişim içinde bulunuyorsa, bilim de kendi içinde sürekli bir değişim halindedir. Bu bakımdan yeni yeni olgulara, her türlü bilimsel tutuculuktan uzak, açık bir zihin ve toleransla yaklaşmak, en azından dünya biliminin gelişimi ve insanlığın her türlü evrimi için yararlı bir tavırlanma olacaktır. Nitekim başta parapsikoloji olmak üzere her türlü bilim dalındaki yeni gelişmeler, bu tür olumlu bir tutum içinde bulunan bilim öncüleri tarafından yapılmaktadır. Eski materyalizmin dar kalıplarından kendini kurtarabilmiş olan bu gerçek bilim adamları sayesindedir ki, insanları spiritüel aydınlığa kavuşturacak olan gerçeklerin önündeki perdeler birer birer kaldırılmaktadır.
Her araştırma türünün gerekli kıldığı yeni yeni araç ve yöntemlerle yeni ufuklara yönelinmektedir. Materyalizmin katı deneysel yöntemlere dayalı kavramlarını maddesel olmayan alana uygulamak ebetteki doyurucu sonuçlar vermemektedir. Bu bakımdan DDA’ların araştırması konusunda klasik yöntem ve yaklaşım şekillerinin değiştirilmesi zarureti ortaya çıkmış ve bu yapıldıktan sonra bu günkü memnuniyet verici gelişmeler kaydedilmiştir.
Kendi branşının özelliği gereği DDA ve parapsikoloji'yle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bilim adamları bir yana, araştırma alanları uzaktan yakından bu konularla ilgisi olan araştırmacılar, şimdiye kadar gereken ilginin gösterilmediği bu alanın gitgide büyüyen önemini kavramakta gecikmemektedirler.
Bu tür bilim adamlarının öncülerinden biri olan Prof. J.B. Rhine Duke Üniversitesi'nde (kendi deyimiyle) "İnsandaki PSİ gücü"yle ilgili ölçümlerine başladığı zaman, acımasız kritiklere hedef oluvermişti. Çünkü o zamana kadar sadece okültistlerin tekeline bırakılmış bulunan bir alanın aklı başında, çok tecrübeli meslektaşları tarafından, hem de modern yöntemlerle incelenmeye başlamasına tahammül edememişlerdi. Ama şimdi, Rhine'ın adı bilim tarihine 'Parapsikolojinin Babası' olarak geçmiştir.
Rhine gibi, daha birçok bilim ad*****n emeği geçmiştir parapsikoloji'ye. Bunların arasında Newark Mühendislik Koleji'nden John Mihalasky, Psikiyatrist Dr. George Sjoloud (Baltimore, Maryland) bulunmaktadır. Daha çok kendilerinde DDA yeteneği bulunduğunu iddia ederek kendisine başvuranlarla çalışmış olan Dr. George Sjoloud, Times Dergisi'ne verdiği beyanatın bir yerinde, "Tüm belirtiler DDA'nın var olduğunu göstermektedir." demişti Ağustos 1970'de.Gerek Amerika, gerekse başta Rusya olmak üzere öteki Doğu Bloku ülkeleri parapsikologlarının vardıkları sonuçlar üzerinde yorum yapan Los Angeles Times muhabirlerinden Evelyn de Wolfe, makalesinde şu görüşe de yer vermekten kendisini alamamıştır: "...Evet, DDA fenomeninin ne olduğu tamamen anlaşılmış değil. Fakat şimdiye kadar bu alana giren bilim adamlarından hiç biri pişmanlık duymamıştır..." Adı geçen yazar UCLA Tıp Okulu'ndan Dr. Thelma Moss'un parapsikoloji araştırmalarına değindikten sonra satırlarına şöyle son veriyordu: "...DDA üzerine bir hafta sonu sempozyumunu 600 kişilik bir dinleyici topluluğu izlemiş ve artık herkes iyice anlamış bulunmaktadır ki, bundan böyle bilim tekinsiz evler, durugörü, telepati, psikokinezi ve benzeri konulan çekinmeden ve ciddiyetle ele almaktadır." 1957'de, parapsikoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak LIFE Dergisi editörü 'Bilimde Kriz' başlıklı yazısında modası geçmiş materyalizmin artık iyice demode olmuş olduğunu ve şimdi metafizik düşünce tarzının moda olmaya başladığını yazıyordu.
Gerçekten de bu alandaki gelişmeler LIFE'ın kehaneti doğrultusunda yönlendi. 11 Şubat 1971 tarihli sayısında Los Angeles Times, Apollo - 14 Astronotu Edgar D. Mitchell'in Chicago'daki bir mühendise zihinsel mesajlar gönderdiğini yayınladı. Bu düşünce alış - verişinde DDA kartları (Zener kartları) kullanılmıştır. Evet, astronot uzay aracına bu kartlarla binmiş ve AY yolculuğu sırasında Chicago'lu medyom Olaf Olsen'e telepatik mesajlar göndermişti. Böylelikle dış uzaydaki bir nokta ile dünya arasında da düşünce naklinin mümkün olduğu ortaya konmuş oluyordu. Mitchell-Olsen telepati denemesi parapsikoloji tarihine başarılı bir çalışma olarak geçmiştir. Astronotun bu konudaki başarısı, kendisinde önemli değişikliklere zemin hazırlamış ve hayatın dünyadan başka gezegenlerde de olabileceğine kani olduğunu açıklamıştır. Bu konuyla ilgili tüm soruların cevaplarının fiziksel uzay yolculuğunda bulunduğunu, halbuki bu yolculuğun şuur projeksiyonu şeklinde yapılması halinde galaksi içi yolculuğun sorun olmaktan çıkacağını söylemiştir. Mitchell esas mesleği olan astronotluk yanında özellikle gelecekle ilgili olarak DDA konularına da özel bir önem verdiğini söylemişti o zamanlar. Kuşkusuz, günümüze kadarki zaman içinde adından sık sık söz edilen iyi bir DDA deneycisi olmuştur.
Örnekleri hep Batı'dan verdik. Biraz da Doğuya bakalım. Amerikalı Parapsikolog Hans Holzer'e göre, Sovyetlerin en az sekiz esas üniversitesinde tam gün çalışma yapan Parapsikoloji Araştırma Merkezleri bulunmaktadır ve Rusya'nın bu alanda katettiği yol A.B.D'den ileridir. Bu durumun Amerika'da fark edilmesi özellikle S. Ostrander ve L. Schroeder tarafından kaleme alınan 'Psychic Discoveries Behind the Iron Curtain' isimli kitabın yayınlandığı yıllara rastlar. Los Angeles TIMES bilim yazarı Nat Freedland, "Dr. J. B. Rhine, ardı arkası gelmeyen PSİ istatistikleriyle meşgul iken, Sovyetler Sibirya'da başarılı telepati denemeleri gerçekleştiriyorlardı..." demişti. Yine bu yıllarda Ruslar'ın telekinezi medyomu Nina Kulagina ve sahip olduğu 'biyoplazmik' enerjiyle gerçekleştirdiği deneyler, A.B.D'de ilgiyle izleniyordu. Amerikalı araştırıcılar, Rus Parapsikoloji Profesörü L. Vasillev adına yıllardan beri alışkındılar ve eserleri (bu konuyla ilgili) hemen her kitaplıkta bulunurdu. Öteki önemli isim olan Dr. İ. M. Kogan (Rus Bilimcileri Araştırma Komisyonu Bşk.) bir demecinde şunları söylüyordu: "...Telapatik enformasyonu alıp - verme yeteneği pek çoğumuzda vardır. Fakat gelişmemiş vaziyette..."
Kuşkusuz, parapsikolojiye emek verenlerin hepsini, bu küçük kitabın kısa 'sunuş' kısmında sayıp sıralamaya olanak yok. Konunun daha da ünlü isimleriyle zaten kitabm ilgili bölümlerinde karşılaşacağız ve parapsikolojiye değerli katkılarını göreceğiz.

(*) Hans HOLZER, yirmi yılı aşkın bir süreden beri parapsikoloji araştırmalarıyla ün salmış ve halen New York Teknoloji Enstitüsü'nde parapsikoloji okutmakta olan bir bilim adamıdır.

Astral seyahat

İradi olarak bedenden ayrılma yeteneği olarak tanımlanan Astral seyahat uzun zamandır hem bilim hemde kamuoyunu derinden etkilemiş bir fenomendir. Tüm insanların içinde saklı bulunan bu yeteneği merak ediyorsanız, beden dışı deneyimleri meydana getirmek için sekiz denenmiş yöntemi içeren bu uygulamalı kitap sizin için iyi bir haber olacaktır.
SUNUŞ
İçinefe bulunduğumuz değişim ve geçiş süreci, insanlığı yeni bir çağa artan bir hızla hazırlamaktadır. Yeni çağ, insanın aşkın yönlerini tanıyacağı, yaşama, doğaya ve evrene bakışını tepeden tırnağa değiştireceği, içten dışa doğru bir aydınlanmanın gerçekleşeceği yepyeni 'bir şuurlanma çağı olacaktır.
Dünyanın her yerinde yaşayan insanlar, farkında olsun ya da olmasın bu çağa hazırlanmaktadır. Psişik yeteneklerdeki yoğun artış ve ilginin altında yatan temel unsur bu hazırlıktır. Geçmişte çok özel ve gizli eğitimler sonucunda az sayıda insanın yaşadığı psişik fenomenler günümüzde pek çok insan tarafından doğal olarak yaşanmaktadır. çağımızda her alanda olduğu gibi bu konudaki bilgiler da gittikçe küreselleşen bir tarzda insanlığa mal olmaktadır. Ve insanlar özellikle kendi varlığını yakından ilgilendiren ruhsal konularda bilgilenrnek ve edindiği, bilgilerini uygulayabilmek için uğraşmaktadır,
Duyular ötesine taşan her türden psişik deneyimler biz insanlara sadece fizik bedenle ve beş duyuyla sınırlı varlıklar olmadığımızı, çok daha aşkın yönlerimiz bulunduğunu her fırsatta hatırlatmaktadır.
Zaten bu tip yeteneklerin en önemli fonksiyonlarından bir tanesi insana kendi varlığının aşkınlığına ait birtakım sinyaller vermesidir.
Cünümüzde insanın duyular dışı yetenekleri, parapsikoloji adı altında deneyselolarak incelenmektedir. Ayrıca bu yeteneklerin geliştirilmesi için, 'gerek geleneksel, gerekse modern yöntemlerden yararlanılarak pek çok teknikler de geliştirilmiştir.
Aslında hepimiz çeşitli derecelerde olmak üzere psişik yeteneklere sahibiz, ancak bunlar bazı insanlarda daha ön planda olabilmektedir. Bir müzik enstrümanını çalmak için mutlaka olağanüstü yetenekli olmak gerekmez. Bu yönde az yetenekli biri de çaba göstererek bu işi amatörce de olsa yapabilir. Psişik yetenekler de aşağı yukarı buna benzemektedir. Uygun metotlarla gerekli çabayı gösterirsek, bazı psişik yeteneklerimizi
geliştirebiliriz. . .
Bu noktada başarılı olabilmek için unutulmaması gereken en önemli faktörlerden birisi elbette ki niyetimizin kalitesi ve kararlılığımız olacaktır. Çünki yazarın da son bölümde belirttiği gibi, tüm psişik yetenekler amaç değil, birer araçtırlar.
Yazara gelince, 1990 yılında aramızdan ayrılan Scott Rogo kırk yıl süren kısa hayatı içerisine pek çok hizmeti sığdırmış nadir araştırmacılardan biridir. Ardında yirmiyi aşkın kitap, yüzlerce makale bırakmıştır. Parapsikoloji alanındaki öncü ve geniş görüşlü çalışmaları gerçek an*lamda ışık tutucu niteliktedir.
Ülkemizde ilk kez Ruh ve Madde Yayınları tarafından yayınlanan Parapsikoloji - Duyular Dışı İletişim (1990) adlı kitabıyla tanınan yazar, elinizdeki bu kitabında konusunu son derece objektif ve sade bir üslupla, titiz bir şekilde işlemektedir. Kendi deneyimlerini de naklederek konu*yu irdelemesi eseri daha da değerli bir hale getirmektedir.
Üstat Ergün Arıkdal'ın dediği gibi, "Denemek ve yaşamak öğren*menin en emin yoludur."
Siz de bu kitapta nakledilen yöntemleriuygulayarakastral seyahat denemeleri yapabilir, varlığınızın aşkın yönlerini keşfederek. açığa çıkan bu potansiyelden ruhsal gelişiminiz yönünde yararlanabilirsiniz.
Yazarın da vurguladığı gibi, eser "ticari" endişelerle yazılmamıştır.
Denenmiş, sonuçları alınmış farklı teknikler, objektif biçimde ortaya ko*yulmuştur. Herkes kendi mizacına uygun teknikleri deneyip kendisi için en iyi iş göreni seçebilir.
Oldukça fazla taleple karşılaştığımiz Astral seyahat konusuyla ilgili böyle ciddi bir eseri halkımıza sunmakta; dolayı çok memnunuz.
Bu memnuniyeti yaşamamızda, bize titiz ve özeali çevirileriyle katkıda bulunan sayın Rengin Ekiz hanımefendiye, siz sevgili okurlarımızın huzurunda çok teşekkür ederiz.

Ege Meta Yayınları
ÖNSÖZ
Sizce bir ruhunuz var mıdır?
Ölümden sonra da yaşayan bir tarafınız var mıdır?
Eğer ruhunuz olduğuna, yani bir tarafınızın ölümden sonra yaşamayı sürdüreceğine inanıyorsanız, bu inancınızın her şeyi bir anda bitirivermesi kaçınılmaz olan ölümü kabullenmek istemediğiniz için bir çeşit korkuyla tutunduğunuz aslı olmayan bir safsata olmadığını nereden biliyorsunuz?
Ölümden sonra da yaşamaya devam eden bir ruh kavramına ilişkin sorular bir zamanlar toplumumuzu oluşturan bireyler için büyük öncelik taşıyordu. İnsanların çoğu, eğitim görmüş olsun ya da olmasın, öldükten sonra da yaşayacağımıza inanıyorlardı. Günümüzde ise ruh (scul) kelimesi eğitim seviyesi yüksek çevrelerde çok az sözü edilen bir kelimedir ve ruh fikriyle ilgili ne varsa sanki ilkel çağların bir kalıntısıymış gibi, hayatın daha az emniyetli, daha gaddar olduğu ve cehaletin hüküm sürdüğü zamanlarda psikolojik bir telafi mekanizması görevi görmüş olan ve günümüz aydınlarının artık ihtiyaç göstermediği bir şey mu*amelesi görmektedir.
Ruh fikrinin hayatın gerçeklerinden kaçmanın bir yolu olarak kullanılabileceği doğrudur;fakat aynı şey herhangi başka bir fikir için de geçerlidir. Öte yandan eğer gerçekten de kalıcılığını sürdüren bir yanımız varsa, bunun kendimize ve başka insanlara nasıl baktığımız ve hayatımızı nasıl yaşamak istediğimiz açısından muazzam sonuçları olabilir. O halde insanların ruh fikrine getirdiği bütün o psikolojik mekanizma açıklamaları bir yana, ruh kavramıyla ilgili gerçekler nelerdir?

Ruh kavr*****n (concept) tarihçesini, insanların bu konuda neler düşündüklerini, ruh kelimesinin kökenini araştırıp öğrenebilir ve sonra da öğrendiklerinizin "mantıklı' (sense) olup olmadığı hakkında akıl yürütebilirsiniz. Pozitif bilimin kurucularından Roger Bacon'un dediği gibi, "Bilme işleminin iki tarzı vardır: görüşleri ikna ya yönelik olarak tartışma ve deneyim. Birinci model, sonuçları ortaya getirip koyar ve bizi mutabakata çağırır fakat kesinlik getiremez; zihnimizi mutlak bir sükünete kavuşturan ise ikinci modeldir. yani deneyime dayanmak." Esas olarak ruh kavramı da temelini fikirden değil, deneyimden alır. Bugün yaşamakta olan, milyonlarca olmasa bile binlerce insan kısa bir süre için fiziksel bedenlerinin dışına çıkarak uzayda (boşlukta) var olmayı deneyimlemiş ve bu farklı durumu rüyalarında veya hayal ürünü bir olgu olarak değil, gerçek anlarında yaşamışlardır. Beden dışı deneyimin tipik sonucu "Bir ruhum olduğuna veya ölümden sonra da yaşamayı sürdüreceğime inanmıyorum, öyle olduğunu biliyorum"dur. Ruh kavramıyla ilgili fikirlerin birinci derecedeki kaynağı bireyleri bütünsellikleriyle yaşadıkları ve çoğu durumda hayatlarını başkalaştırıcı fiziksel bedenin sınırları dışında da var olma deneyimleridir.
Başka insanların deneyimlerini eğitim ve bilim yoluyla öğrenmenin değeri tartışılmaz. Şahsen benim mesleğimin en tatmin edici başarılarından birisi yetenekli "Miss Z" ile yaptığım deneysel çalışmalardır ve kendisi beden dışı deneyimlerin bilimsel olarak araştırılması ve bilime mal edilmesi konusunda yenibir dö*nemin başlatılmasına yardımcı olmuştur. (Journal of the American SoCiety for Psychical Research (Amerika Psişik Araştırmalar Derneği Dergisi, 1968, Sayfa 3- 27'ye bakın.) Miss Z, ben laboratuarda onun beyin dalgalarını ve diğer fizyolojik fonksiyonlarını kaydederken benim için bedendışı deneyim (BDD) meydana getire*bilen bir süjedir. Ancak çoğu kişi için günümüzde yaygın olan kültürel görüşlerle taban tabana zıt bir perspektifin varlığını kanıtlamaya yönelik deneyimlerin araştırılması yeterince ikna edici . olamamaktadır. çoğumuz direkt deneyimi, şahsımızda yaşamayı istemekteyiz. İşte bu kitabın tam bu noktada büyük bir yararı dokunabilir.
D. Scott Rogo, birçok kişiyi beden dışı deneyime ***ürebilecek çeşitli teknikleri bir araya getirerek hepimize büyükbir hizmet yapmıştır, İnsanların çoğunun hakkında hiçbir bilgisi olmadığı 'bir literatürü yoğun olarak araştırması sonucunda Rogo beden dışı deneyimlere ***ürme özelliği olan muhtelif psikolojik teknikleri yan yana getirmiş, sorgulamış ve abartılardanarındırarak önümüze koymuştur. Bu derece potansiyel değeri olan bir malumatı kapsayan ve üstelik kapsam itibarıyla istismara ve de*jenerasyona çok açık olan bu bilgiyi bu denli makül ve konuya
duyarlı olarak ortaya koyan bir ikinci kitap yoktur. '
Bu kitaptaki bir veya daha fazla sayıda tekniği gayretle uygulamaya ne dersiniz? İşe yarayacağını varsaymaya ne dersiniz? Bir de bakarsınız bir gece fizik bedeninizin dışına çıkrruşsıruz; fakat son derece canlı ve şuurlusunuz ve fiziksel varoluşun getirdiği sınırlara da tabi değilsiniz: O halde? Buyrun serüvene!
Charles T. Tart Ph. D.
Psikoloji Ana Bilim Dalı California Üniversitesi, Davis

Ajna çakra meditasyon tekniği:



* Rahat ve bacaklarınız çapraz posizyonda oturunuz Bu meditasyon için bir duvara yaslana bilir yada sandalyeye otura bilirsiniz
* Herhangi bir alarm cihazını 20 dakikaya ayarlayınız
* Omurganızı düz konuma getiriniz(dik oturun), başınızı dik tutun ve çenenizi hafif dışa doğru çıkarın, hazır olda olan bir asker gibi Bu hareket omurganız ile başınızın hizalanmasını sağlayacaktır
* Burnunuzdan 5 derin ve yavaş nefes alıp verin Bu adım kanınızı oksijene edip sizi rahatlatacaktır
* Başınız dik bir şekilde ve gözleriniz üçüncü gözünüze bakarcasına(kaşlarınıza doğru) bakın Bu göz pozisyonuna "shambhavi yoga mudra" denilmektedir Bu göz pozisyonundayken gözlerinizi kapatın Rahatsız olacak kadar zorlamayın
* Ellerinizi herhangi rahat bir şekilde dizlerinizin üzerine koyun
* Olabildiği kadar hareketsiz kalmaya özen gösterin fakat rahatsızlık derecesine gelmeyecek kadar
* Şimdi, derin bir nefes alın ve yavaş, yumuşak ve sürekli bir ses ile "OM" (Söyleniş şekli: "AUM") "OM" (AUM) kelimesini her söyleyişiniz nefesiniz tükenene kadar sürmelidir Söyleyiş biçimi uzun bir “Oh”un benzer uzunluktaki “Mmmm” tarafından takip edilmesine benzer Nefesiniz tükendiğinde tekrar derin bir nefes alıp etkili bir biçimde tekrarlayın OM kelimesinin alnınızda, kaşlarınızın arasından gelen ve bütün vücudunuza yayılan bir enerji ve ses olduğunu hayal edin
* Meditasyona devam edin Eğer gözleriniz "shambhavi yoga mudra" pozisyonundan yorulduysa, mudra pozisyonunu bırakıp gözlerinizi normal haline getirin fakat OM kelimesini tekrarlamaya devam edin Mudra hareketini hazır ve rahat olduğunuzda tekrar uygulayın
* Meditasyonunuzu tamamladığınızda, avuçlarınızı ısıtmak için birbirine sürtün ve gözlerinizin üzerine yerleştirin ve yavaşça gözlerinizi açın Bu hareket gözlerinizi rahatlatıp kasların gevşemesini sağlayacaktır