TELEKİNEZİ
Telekinezi parapsikoloji bilim dalının incelediği önemli bir psişik güçtür. telekinezi düşünce gücünü yoğunlaştırarak canlı veya cansız maddeler üzerinde etkiler yapılabilmesi gücüne denir. Her ülkede bu uluslar arası bir sözcüktür. Telekineziye psikokinezi de denir. Kelime anlamı olarak tele uzak uzaktan anl¤¤¤¤¤ gelen yunanca bir sözcüktür. Kinezi ise hareket demektir. Yani kelime anlamı olarak uzaktan hareket anl***** gelir.
Telekinezi psişik kökenli düşünce enerjisidir ve günümüz parapsikoloji bilim dalında etkileri elektronik aletlerle ölçülmüş ve bu enerjinin varlığı kabul edilmiştir. Ve birçok bilim adamı bu enerjiyi günlük zamanlarda kullandığımızı kanıtlamışlardır. Şans eseri dediğimiz olaylardan çoğu telekinezinin eseridir ve bu gücü ister istemez kullanırız. Amerikalı ünlü parapsikolog Rex Stanford bu enerji üzerinde deneyler yapmış ve günlük hayatta kullandığımızı kanıtlamıştır. Buna en basit örnek zardaki istediğimiz numaranın gelmesidir.
Bu çalışmalar sırasında Duke üniversitesinde bu gücü olumlu etkileyen bir etken bulunmuştur. Bu da konsantrasyonun serbest bırakılmasıdır. Yani bir zarda istenilen numaranın gelmesi için önce yoğun bir istek ve konsantrasyon daha sonra da zarlar bırakıldığı anda bu konsantrasyon ve istek kesilmelidir. Bunun önemi Enid Hofffman’nın kitabındaki hikayeyle çok kolay anlatılabilir: “Bir öğrencim başından geçen ilginç bir deneyimini bana şöyle anlatmıştı: Bir kasenin içine su koymuş ve kasenin içinde suyu hareket ettirme egzersizleri yapıyormuş. Düşüncenin serbest bırakılması kısmına kadar alıştırmayı doğru olarak yapmıştı. Suya bakıyor ama herhangi bir hareket olmuyordu. Tam o sırada telefon çalmış. Poflayarak sandalyeden kalkmış. Başarısızlık duygusu içinde telefona bakmış. Telefon görüşmesi bittikten sonra çalışmasına devam etmek üzere geri döndüğünde kasedeki suyun bir kısmı dışarıya sıçrayıp masaya yayılmış vaziyetteymiş. Burada olan nedir? Deneyci telefona cevap vermek için kalktığında dikkati başka tarafa yönlenmiş ve suyu hareket ettirme arzusunu serbest bırakmış.”
Stanford dualarında telekinezi yasasına dayandığını fark etmiştir. Duaların gerçekleşmesinde dua eden kişinin yoğun konsantrasyon içinde düşünce enerjisini yoğunlaştırıp göndermesiyle telekinetik etkisi söz konusudur.
Bunun yanı sıra kültürümüz ve dinimizde adı geçen nazar olgusunun da temeli telekinezidir. Nazar bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara özellikle de çocuklara evcil hayvanlara ve bazı eşyalara zarar verdiğine inanılan kuvvettir. Ve bu da öfkeli kıskançlık vb. gibi duygularda yolladığız negatif tesirdir. Nazarlıklar ise göze gözle karşı koyma anlamında göz şeklindedir. Ama nazarlıklarda asıl önemli olan yapıldığı maddedir ki yapıldığı madde negatif tesirleri çekici nitelikte olmalıdır.
Telekinezi deneyleri:
İlginç Bir Deney :
7 Nisan 1968 tarihli Moscow Komsomolets gazetesinin Psi Fenomeni başlıklı yazısında Sovyetlerin ünlü psikokinezi medyumu Bn. Mikhailova' nın ve belki de tüm psikokinezi medyumlarının gerçekleştirdikleri en enteresan deney anlatılmaktadır bu deney bilim adamları tarafından filme alınmıştır. Bilim adamları Bn. Mikhailova' nın iki metre kadar ötesinde duran bir cam akvaryumun içerisindeki tuzlu eriyiğin içerisine çiğ bir yumurta kırmışlardı ve Bn. Mikhailova kameraların ve tanıkların önünde bu yumurtanın beyazını sarısından ayırmış daha sonra da tekrar bir araya getirmişti. Bu deney literatürlere o zamana dek yapılmış en enteresan deney olarak geçti.
Yemek Masasında :
Bn. Mikhailova' dan bir ilginç deneyde yemek masasında gerçekleştirilir. Olayın tanıklarından Vadim Marin bu enteresan deneyi şöyle anlatır: ' Bn. Mikhailova yemek masasında oturuyordu ve masanın üstünde kendisinden belirli bir uzaklıkta bir ekmek parçası duruyordu. O konsantre olarak bakışlarını dikkatli bir şekilde bu ekmeğe yöneltti. Bir dakika geçti ve bir dakika daha .sonra ekmek parçası hareket etmeye başladı. Kesik hareketlerle ilerliyordu. Masanın kenar kesimine yaklaştığında daha düzgün bir şekilde ve hızla yol aldı. Bn. Mikhailova başını eğdi ağzını açtı ve sanki bir peri masalındaymış ifadesiyle özür dilerim fakat bunu başka türlü anlatmaya imkan yok sıçrayarak ağzına girdi. Hipnotize olmuş değildim ve bu olay olduğu gibi filme alınmıştı. '
Sigara Dumanı :
Çek bilim adamı Dr. Zdenek Rewdak 1968 yılında Moskova'da ki Parapsikoloji Konferansına katılan yazarlardan S. Strander ile L. Schroeder'e Bn. Mikhailova'nın psikokinezi yeteneğini incelerken yaptıkları değişik bir deneyden bahseder iken şunları anlatmıştır: Bir cam kavanozun iç kısmını sigara dumanı ile doldurduk ve de kavanozu baş aşağı ederek Bn. Mikhailova' nın önüne koyduk. Bn. Mikhailova belirli bir uzaklık öteden sanki katı bir cisimmiş gibi dumanı ortadan ikiye böldü.
Kurbağa ve İnsan Kalbine Hükmetme :
Bn. Mikhailova Leningrad'da ki bir araştırma esnasında canlı bir kurbağanın kalp atışını etkileyerek daha hızlı veya daha yavaş atmasına sebep olmuştur.Bn. Mikhailova bir keresinde de kuşkucu bir bilim ad¤¤¤¤¤ psikokinezi yeteneğini kanıtlamak amacı ile bilim ad*****n kalp atışlarını aşırı derecede hızlandırmıştır. Moskova'da ki Tıp Enstitündeki bu deney altı doktorun gözleri önünde cereyan etmiştir ve doktorun kalp atışları o kadar hızlanmış ki bayılarak yere düşmüş. Daha sonra da doktor bu deneyin işin içerisinde olağandışı güçlerin bulunduğuna dair kendisini ikna ettiğini belirtmiştir.
Tarihte telekineziyi kullananlar ve olayları:
Mevlana:Ünlü bir sufi olan Mevlana’nın kapıları telekineziyle açtığı ve Sema ayini yaparken tüm mumları telekinezi gücüyle söndürüp yaktığı bilinmektedir.
Hallac-ı Mansur:Hallac-ı Mansur’da ünlü bir sufidir. Ama ne yazık ki sufilik eğitiminde öğrendiği bazı sırları zamanı gelmeden açık bir dille açıkladığı için hariciler tarafından hapishaneye atılmış ve İslam dinine zarar veriyor diye önce kırbaçlanmış daha sonra derisi yüzülmüş önce ayakları ve elleri sonra da kafası kesilerek öldürülmüştür. Hapishanedeyken İbni Khafif ile yaptığı muhabbette telekinezi gücünün ne kadar yüksek olduğu açıkca bellidir. İbni Khafif sorar: -Sabır nedir? Hallac-ı MAnsur cevap verir: –Hapishaneden çıkma imkanı olmasına rağmen burada kalmaktır. (Bu arada hapishanenin duvarlarında büyükçe bir delik açılarak Dicle görünür)
(Bunlar gibi daha birçok sufi inisiyesinin telekinezi yapabilme yeteneği vardır. Ama çoğu bu yeteneklerini halk arasında sergilemez.)
İsa peygamber: Hz.İsa’nın da telekinezi gücü olduğu yaşadığı olaylarda bellidir. Hz.İsa’nın bir telekinezi olayını Matta incilde şu şekilde yazmıştı: “Ve İsa sabahleyin şehre dönerken acıktı. Yol kenarında bir incir ağacı görüp ona geldi; ancak yapraktan başka bir şey onda bulamadı ve İsa ona dedi: Artık senden edebiyen meyve çıkmasın. Ve incir ağacı hemen kurudu. Şakirtleri bunu görünce: İncir ağacı hemen nasıl kurur! diyerek şaşırdılar. İsa cevap verip onlara dedi: Doğrusu size derim. Eğer imanınız olup şüphe etmezseniz yalnız bu incir ağacına olanı yapacak değilsiniz fakat bu dağa; Kalk denize atıl derseniz olacaktır. Ve duada iman ederek her ne dilerseniz alacaksınız.” (Matta Bab: 21/18-22) Duanın temeli telekineziye dayalı olduğu için burada HZ.İsa “duada iman etmek” demiştir. Şüphe ise konsantrasyonu bozan en büyük etmenlerden biri olduğu için Hz.İsa bunu da açıkca belirtmiştir.
Derlenen telekinezi alıştırmaları:
Yöntem 1: Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun.Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz.Kapı ve pencereleri kapatın.Mum alevi düz olarak yanmalıdır.
Mumun karşısına geçin ve oturun…Aleve konsantre olun…Kendinizi sıkmadan ve kesinlikle zorlamadan aleve bakışlarınızı yönlendirin üşüncelerinizi sadece alev üzerinde yapacağınız değişikliğe sabitleyin.Yoğunlaşın… Alevin sağa sola ya da geriye doğru yatmaya başladığını düşünün.Bunu isteyin… Konsantrasyonunuzu mümkün olduğunca uzatın. Konsantrasyonunuz bozulursa tekrar kendinizi yapacağınız çalışmaya yönlendirin.Sadece isteğinize konsantre olun.Gözlerinizi kırpabilirsiniz.Enerjinizi bu işe yoğunlaştırırken gözünüzün önünde alevin eğildiğini imajine ederek canlandırabilirsiniz.Unutmayın ki konsantrasyon çaba değildir… Konsantrasyon yoğunlaşmış dikkattir.Bu inceliklere çalışmanız sırasında önem veriniz.Her türlü çaba fiziksel olarak gerginlik yaratır. Ve her şeyden önemlisi enerjinizi serbest bırakmanızı engeller.
Düşünce enerjinizi alevin bükülmesi için konsantre ettikten bir süre sonra serbest bırakın… Çalışmanızın en önemli noktası işte bu andır… Sonra tekrar konsantrasyonunuza devam ediniz… Ve birkaç dakika sonra tekrar serbest bırakınız… İşte tam bu anlarda alevinizin büküldüğüne şahit olabilirsiniz
Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun.Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz.Kapı ve pencereleri kapatın.Mum alevi düz olarak yanmalıdır. (Bu alıştırmada mum yerine sigara dumanı kullanabilirsiniz. Eğer uzun bir kamıştan bardağın içine yavaş yavaş ağızdaki sigara dumanını üfleseniz bardağın dibinde bir duman birikintisi oluşturabilirsiniz. Bardağın üstüne hava akimini kesen bir fincan tabağı da kapatırsanız duman orda birkaç dakika kalır.)
Yöntem 2:Bir kaseye üçte ikisi dolacak şekilde su koyunuz. Suyun üstünde bir parmak kalınlığında yüzeyi kaplayacak şekilde zeytinyağı dökünüz. Bir dikiş iğnesi alarak her iki ucundan kibritlere batırınız. Yavaşça iğnenizi zeytin yağının üzerine bırakınız. Böylelikle her iki ucu kibrite batırılmış iğneniz rahatlıkla yüzecektir.
Zeytin yağının üzerinde hareketsiz duran iğnenize konsantre olun. İğnenizin yavaş yavaş hareket etmesini isteyin. Bunu zihninizde iyice canlandırın. Sonra düşüncelerinizi ve konsantrasyonunuzu serbest bırakın… Ve gelişmeleri hiçbir şey düşünmeden kayıtsızca gözleyiniz…
Not:Bu yöntemleri havada asılı bir sarkaç bir kalem vb. gibi şeyler üzerinde deneyin. Ayrıca grup şeklinde yapılması bu etkiyi daha da güçlendirin ve yeni başlayanlar için daha iyidir. Böylelikle ortak bir aura oluşturup bu alıştırmalarda daha iyi sonuç alabilirsiniz.
LEVİTASYON
Levitasyon yine düşünce gücüyle fiziki bir etki olmaksızın nesneleri hafifletip havaya uçurma ve havada durdurma gücüne verilen isimdir. telekinezi özelliğinizi geliştirdikten sonra levitasyon yeteneğinizi de alıştırmalarla güçlendirebilirsiniz. levitasyon çalışmaları tek kişiyle de yapılabilir ama telekinezide olduğu gibi grupla daha çok başarı elde edilebilir.
Tarihte levitasyon yapan ünlü kişiler ve olayları:
Mevlana:Mevlana levitasyon konusunda da karşımıza çıkmaktadır. İşte Mevlana’nın başından geçen levitasyonla ilgili bir olay:
Mevlana’nın Şam yolculuğu sırasında kafile Sis İli yakınlarında içinde 40 münzevi rahibin yaşadığı bir mağarada konuklarlar. Yoğun olarak majik çalışmalarla uğraşan rahipler kendilerine konuk gelenlere bir gösteri yapmak isterler. Daire şeklinde bir araya gelerek önce yoğun bir şekilde konsantre olurlar ve tam ortalarına oturttukları bir çocuğu levite ederler. Çocuk belli bir yüksekliğe kadar çıkarak havada asılı durmaya başlar. Rahipler bir süre sonra bu levitasyon olayına bir son vererek çocuğu tekrar aşağıya indirmek isterlerse de bunda bir türlü başarılı olamazlar. Ne yaparlarsa yapsınlar çocuk havada kımıldamadan durmaktadır. Bu arada çocuk Mevlana’yı göstererek aşağıya inmesine engel olan kişinin o olduğunu söyler. Rahipler bu olayın Mevlana’dan kaynaklandığını anlayınca çocuğu yere indirmesini rica ederler. Bunun üzerine Mevlana çocuğu yere indirir.
İsa Peygamber: Hz.İsa’nın gösterdiği levitasyon örneklerinden en ünlüsü su üstünde yürmesidir. Bakın Matta’da su üstünde yürümesi ve konsantrasyonun ne kadar önemli olduğu nasıl yazılmıştır: “Ve gecenin dördüncü nöbetinde İsa denizin üzerinde yürüyerek yanlarına geldi. Fakat Şakirtler onu denizin üzerinde yürürken görünce: Bu bir hayalettir diye şaşırdılar ve korkudan bağırdılar. Fakat hemen İsa: Cesur olun benim korkmayın diyerek onlara söyledi. Petrus ona cevap verip dedi: Ya Rab eğer sen isen suların üzerinde sana gelmemi emret. Ve İsa: Gel dedi. Petrus da kayıktan inip İsa’ya gelmek için suların üzerinde yürüdü. Fakat yeli görünce korktu ve batmaya başlayarak: Ya Rab beni kurtar! diye bağırdı. İsa hemen elini uzatıp onu tuttu ve kendisine dedi: Ey az imanlı neden şüphe ettin? .” (Matta Bab: 14/25-31). Buradan da anlaşılacağı gibi Petrus’un şüphe etmesi konsantrasyonu bozmuş ve ona bağlı olarak leviteyi de bozmuştur.
Rabia sultan ve Basralı Hasan: Hasan Rabia’yı bir gölün kenarında otururken görmüş. Namaz seccadesini suyun üstüne koymuş ve kadını yanı başına davet etmiş:
“Rabia Gel! . Gel de namazı birlikte kılalım.”
“Hasan sen ruhsal eşyalarınla bu dünyanın pazarında fiyaka yaparken en azından zaten herkesin yakından tanıyıp bildiği eşyaları sergilemekten kaçınsaydın ve çevrendeki insanların aşina olmadığı eşyaları sergilemeyi tercih etseydin çok daha iyi davranmış olmaz mıydın?”
Bu sefer de Rabia hemen kendi seccadesini çıkarmış ve seccadesini havaya fırlatmış. Azizenin (evliya) seccadesi havada asılı kalmış. Sonra da Rabia havaya uçmuş ve bu seccadenin üstüne oturuvermiş. En sonunda Hasan’a hitaben şunları söylemiş: “Sen de yanıma gelsene ey Hasan! Herkes bizi böylesine yüksek bir yerdeyken rahatlıkla görebilir! .”
Hasan Rabia’nın yanına çıkmayı kabul etmeyerek yerde kalmaya devam etmiş. Rabia’ya böyle yanına gelmemesinin nedenini de açıklama gereği duymamış. Rabia ise Hasan’ı yatıştırma ihtiyacı hissettiğinden şöyle demiş: “Hasan senin yaptığın şeyi bütün balıklar yapabilir benim yaptığımı ise bütün kuşlar yapabilir. Gerçek iş şu anda başvurduğumuz ucuz hilelerden medet ummadan yaşayabilmektir. Lütfen artık burada birlikte yapmak üzere bulunduğumuz esas işimize geri dönelim.
Rabia ve Basralı Hasan “Allah dostu” olarak da tabir edilen ünlü sufi ve evliyalardır.
Levitasyon egzersizi:
Buradaki egzersizi tek başınıza ya da grup arkadaşlarınızla yapınız:
Masanın üzerine tahtadan yapılmış küçük bir cisim koyun.rahatça oturup gevşeyin . Dikkatinizi cisminize yoğunlaştırın . Onun ağırlığını zihnen hissedin . Cismin ağırlığını azaldığını giderek hafiflediğini hissederken şuurunuzun daha çok yoğunlaşmasına ve derinleşmesine izin verin . Cismin ağırlığını kaybettiğini hissettikçe daha derin nefes alın ve nefesinizi verin . Her nefes alış verişinizde cisim daha da hafifliyor . Ve siz bunu hissediyorsunuz . İçinizden gelen kuvvet yer çekimini kolaylıkla yenmeye başlayacak . cismin iyice hafiflediğini hissettiğinizde onun yavaş yavaş yükselmesi için kesin bir emir vermeye başlayın.Eğer imajiasyonunuz tam şekillendiyse ve konsantrasyonunuzu gerektiği kadar yapabildiyseniz düşünce gücünüz cismin havalanmasını sağlayacaktır.
Not: Tabii ki biz peygamberler veya ermişler kadar iyi telekinezi ve levitasyon yapamayız ama onların bu kerametleri sergilemelerinin nedeni aslında bunların bizde de olduğunu vurgulamaktır. Günlük hayatta çok kullandığımız ama farkına varamadığımız şeylerdir bunlar.
21 Aralık 2011 Çarşamba
Telekinezi ve Levitasyon
Verici
Özellikle telepati olaylarında telepatik emir, fikir ve imajları yönlendiren, yaratan kimseler için, “etken” anlamında kullanılan bir terimdir. Bilindiği gibi, telepatide en az iki kişi vardır ve bunlardan biri genellikle “verici” durumundadır. verici olan kimsenin özel bir ruhi durumu vardır denebilir. Fakat daha ziyade çalışma ve sebatla bu yeteneği artar. Verici, öncelikle, net ve kesin ifadeli bir imajinasyona, sağlam ve devamlı bir konsantrasyona, uzağa etki için seyyalevi bir akım meydana getirmeye uygun yeteneklere sahip olmalıdır. Her şeyde olduğu gibi, iyi niyet ve bilimselliğin olduğu çalışmalarda, rehber ruhların aracılığı burada büyük bir destek olur. Aktif ve zihni kabiliyeti gelişmiş kimselerin iyi bir deneyci olabileceği deneylerle tespit edilmiştir. Telepati fenomeninin başarı derecesinde vericinin imajinasyon ve konsantrasyon yetenekleri ve alıcıyla olan sempatisi önemli bir rol oynar.
Vizyon
Geçmişte olmuş veya olmamış, uzakta
olan veya hiç olmayan ve olacak veya olmayacak birtakım olayları görme organının yardımı olmaksızın (zihinsel) görme ya da algılama. Klasik psikoloji ve psikiyatrinin bu tür fenomenlerinin tümünü, bir ayırım yapmaksızın, “halüsinasyonlar” adıyla tek başlık altında değerlendirmesine karşı çıkan parapsikologlar, hayal ürününden ibaret halüsinasyonlar olarak nitelendirilen kimi fenomenlerin yüksek medyomnik yeteneklerin ürünü olan, gerçek ve değerli enformasyonlar içeren paranormal fenomenler olduğunu deney ve araştırmalarla ortaya koymuşlardır.
Vizyonlar (yani gerçek vizyonlar) bir iç etkinin söz konusu olduğu, medyomnik yeteneğe bağlı ve kimi zaman doğrulanabilir ( –medyomun bilmediği veya bilmeyeceği, sonradan araştırmayla doğruluğu anlaşılan olaylarla ilgili–) bir bilgi taşıyan fenomenlerdir. Vizyonların aparisyon fenomenleri ile de sık sık karıştırıldığı görülmektedir. Aradaki fark şöyle açıklanabilir: Aparisyonlar görme organının yardımıyla görebilen, dış ortamdaki nesnel, maddi oluşumlardır. Vizyonlar ise, duyu organlarına dış ortamdan çarpan etkilerin söz konusu olmadığı, iç alemden gelen tesirlerin kişinin kendisinde mevcut imajları canlandırarak algılanma alanına çıkarmasının söz konusu olduğu öznel (sübjektif) fenomenlerdir. Vizyon, ruh ve beden bağlarının gevşediği uyku, ekstaz, trans gibi degajman hallerinde görülebildiği gibi, medyomnik yetenekle (ikinci görü) uyanık halde de görülebilir. Durugörü medyomlarının yanı sıra mistiklerin birçoğunun da birer vizyoner (vizyon alabilen duyarlı kişi) olduğu bilinmektedir. Kimi araştırmacılar vizyonları şu şekilde sınıflandırmaktadırlar:
1- Şimdiki zamana ait, uzaktaki veya süjenin bilmediği olaylarla ilgili paranormal algılama vizyonları.
2- Gelecekte gerçekleşecek olaylara ait prekognitif vizyonlar.
3- Geçmişe ait vizyonalar:
A– Bilinmeyen geçmişi öğretici vizyonlar: Süjenin kendisinin katılmamış veya yaşamamış olduğu olaylarla ilgili vizyonlar.
B– Süjenin unutmuş olduğu anılarına ait vizyonlar.
C– Ölenlere ait vizyonlar.
4- Amaçlı ve bir zekanın varlığını belli eden vizyonlar.
5- Geçmiş, şimdi veya gelecekle ilgili sembolik vizyonlar.
6- Yazı vizyonları.
7- Ne olduğu anlaşılmayan vizyonlar.
Uyku - Uyanıklık Arası
Tam uyanmadan önce (ipnopompik) veya uykuya dalmadan önce (ipnogojik) doğal olarak meydana gelen veya çeşitli yöntemlerle (yoga, zen, rölaksasyon, uyaranların azaltılması vb.) yapay olarak oluşturulan, beyindeki neo–korteks tabakalarının etkin olmadığı, yani duyu organlarından bilgi gelmediği ve beynin alfa dalgaları yayınladığı yarı uyku hali.
Göz kapakları kapalıyken “göz hareketleri”nin meydana gelebildiği uyku uyanıklık arası durumda bilinçaltı kapısının açılması ve rüyalar görülmesi söz konusu olur. Ses ve imajları duyusal değil de zihinsel algılanmasından oluşan bu rüyaların bir kısmı psişik, daha doğrusu paranormal denilen niteliktedir.
Uyku uyanıklık arası durum, özellikle beynin neo–korteks tabakalarının faal olmadığı, yani duyu organlarımızdan bilgi gelmediği zaman ortaya çıkar. Bu durum alfa dalgasının ortaya çıkmasına sebep olur. uyku ile uyanıklık arasındaki bu halde, duyumsal ve zihinsel bir dinlenme halinde olunur ve nöronlar tam bir senkronizasyon durumundadır.
Zihin, uyku ile uyanıklık arasındaki duruma mantra tekrarında, metronom ve monoton davul sesinde, derin gevşeme esnasında ulaşabilir. Yoga, Zen, sufilik çalışmalarında, uyku–uyanıklık arası halinin rolü önemlidir. Kendi kendine telkin sırasında zihinde bir boşluk yaratmak, belli bir nefes ritminde kalmak “uyku–uyanıklık arası” denilen bu psişik hali meydana getirebilmektedir. Metapsişik araştırmalarda, ruhsal yeteneklerin çalıştırılmasına bağlı alıştırmalarda, süjelerin böyle bir zihin hali içinde bulunması büyük bir kolaylık sağlamaktadır.
Metapsişik araştırmalarda, oto ipnozda ve psişik yeteneklerin geliştirilmesinde yararlanılan uyku–uyanıklık arası halin yapay olarak meydana getirilmesinde monoton davul sesleri, mantra tekrarı, belli bir nefes ritminde kalma, zihni boş tutma gibi çeşitli yöntemler kullanılır. Sufilik, yoga ve zen sistemlerindeki çalışmalarda önemli bir yeri olan uyku–uyanıklık arası hal, bu sistemlerde çeşitli rölaksasyon teknikleriyle elde edilir.
Göz kapakları kapalıyken “göz hareketleri”nin meydana gelebildiği uyku uyanıklık arası durumda bilinçaltı kapısının açılması ve rüyalar görülmesi söz konusu olur. Ses ve imajları duyusal değil de zihinsel algılanmasından oluşan bu rüyaların bir kısmı psişik, daha doğrusu paranormal denilen niteliktedir.
Uyku uyanıklık arası durum, özellikle beynin neo–korteks tabakalarının faal olmadığı, yani duyu organlarımızdan bilgi gelmediği zaman ortaya çıkar. Bu durum alfa dalgasının ortaya çıkmasına sebep olur. uyku ile uyanıklık arasındaki bu halde, duyumsal ve zihinsel bir dinlenme halinde olunur ve nöronlar tam bir senkronizasyon durumundadır.
Zihin, uyku ile uyanıklık arasındaki duruma mantra tekrarında, metronom ve monoton davul sesinde, derin gevşeme esnasında ulaşabilir. Yoga, Zen, sufilik çalışmalarında, uyku–uyanıklık arası halinin rolü önemlidir. Kendi kendine telkin sırasında zihinde bir boşluk yaratmak, belli bir nefes ritminde kalmak “uyku–uyanıklık arası” denilen bu psişik hali meydana getirebilmektedir. Metapsişik araştırmalarda, ruhsal yeteneklerin çalıştırılmasına bağlı alıştırmalarda, süjelerin böyle bir zihin hali içinde bulunması büyük bir kolaylık sağlamaktadır.
Metapsişik araştırmalarda, oto ipnozda ve psişik yeteneklerin geliştirilmesinde yararlanılan uyku–uyanıklık arası halin yapay olarak meydana getirilmesinde monoton davul sesleri, mantra tekrarı, belli bir nefes ritminde kalma, zihni boş tutma gibi çeşitli yöntemler kullanılır. Sufilik, yoga ve zen sistemlerindeki çalışmalarda önemli bir yeri olan uyku–uyanıklık arası hal, bu sistemlerde çeşitli rölaksasyon teknikleriyle elde edilir.
Trans
Kimi parapsikoloji sözlüklerinde, “iradi hareketlerin yokluğu ve düşüncenin otomatizma içerisine girmesiyle nitelenen, “psikolojik ayrışma hali” ya da “paranormal bir fenomenin ortaya çıktığı veya çıkabileceği, az veya çok derinlikteki bilinçsizlik hali” olarak tanımlanan trans, spiritüalistlere göre ise, “ruh ve beden ilişkisinin (dolayısıyla perispiri ve beden ilişkisinin) gevşemesiyle oluşan özel bir hal”dir ve bilincin kaybolmadığı trans halleri de vardır. Önceleri yalnızca medyomların içine girdikleri özel bir hal için kullanılan trans terimi, parapsikolojide değişik bilinç halleri kapsamındaki bir bilinç hali olarak ele alınır.
Parapsikolojideki trans hali, alfa dalgalarının sürekliliğinin yokluğuyla karakterize edilir. Spiritüalizm, parapsikolojinin sağladığı verilerden yararlanmakla birlikte trans fenomeninin maddi yanından çok, manevi yanıyla ilgilenir. Spiritüalizme göre trans ya da medyomnik trans insanlığın en önemli bilgi araçlarından biridir. İnsan trans haline girmeden de bedensiz varlıklar aleminden gelen tesirleri çeşitli görünümler altında (rüya, sezgi, ilham, uyanıkken düş görme, vizyon vb.) alırsa da, öte alemden fizik aleme bilgi akışının en verimli yolu, bu gezegen için transtır. Dünya insanlığı binlerce yıldır, ilahi kaynaktan geldiği kabul edilen bütün bilgileri trans sayesinde almıştır. trans kimi koşullarda kendiliğinden oluşabildiği gibi, ipnoz ve psikolojik ayrışma yöntemleriyle yapay olarak da oluşturulabilir. Psikolojik ayrışma yöntemleriyle sağlanan trans sayesinde, ipnotik ve manyetik transtaki gibi medyomun bilincini kaybetmesi söz konusu olmadan, bedensiz varlıklardan tebliğ alınabilmektedir.
Tobiyoskop
Kirlian fotoğrafçılığı’nda kullanılan aygıtlardan yararlanılarak Rus parapsikolog Victor Adamenko tarafından geliştirilmiş olan, vücuttaki akupunktur noktalarının yerini tam olarak saptayabilen elektronik aygıt.
Telepati ve Şuuraltı İletişim
Telepati
Yunanca "tele" (uzak), "pathos" (birine ya da bir şeye karşı meydana gelen normal üstü duygusal bağ) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş bir sözcüktür. Duyular dışı algılamaların belki de en yaygın ve çoğu zaman da farkında olmadan kullanılan bir çeşidine verilen addır. Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış ve verişi diye tanımlanabilir.
Telepatik iletişimin gerçekleşmesi için en az iki kişinin olması gerekmektedir. Bu iki insandan birisi verici diğeri alıcı durumundadır. Bu iletişimde şekil, fikir, sembol olarak gönderme-alma yapılmaktadır. Deneysel olabileceği gibi kendiliğinden de ortaya çıkar. Özellikle ikinci durumda, insanlar arası sempati bağının kuvveti önemli bir unsurdur. Bu duruma en güzel örnek, anne ile çocuğu arasındaki sessiz iletişimdir. Sevgililer, yakın arkadaşlar, kardeşler, eşler arasındaki telepatik iletişim gerçekleşme yoğunluğu bakımından üst sıralarda yer almaktadır.
Telepatik iletişimin kontrollü ve deneysel olarak da birbirini tanımayan fakat telepatik yetenekleri gelişmiş süjeler tarafından uygulanması, özellikle Sovyet Rusya ve ABD'de yapılan denemelerde, insan telepati yeteneğinin ne derece verilmi yönde kullanılabileceğini göstermiştir.
Beyindeki her aktivite atom seviyesinde kimyasal bir değişime neden olur. Bunun sonucunda esiri ortama bir tür enerji dalgaları yayılır. Her enerji formunun da bir yayını vardır. Deneylerle sabit olmuştur ki telepatik iletişimde zaman ve mekan sınırı yoktur. Dolayısıyla hassas süjeler esiri ortamda yayılan enerji dalgalarını nereden olurlarsa olsunlar, hiçbir kayba uğratmadan algılayabilmektedirler.
Telepatide tespit edilen bir başka durumda zihnin bu iletişim sırasında alfa dalga boylarında yayın yapmasıdır. Özellikle vericinin derin bir konsantrasyon ve vizüalizasyon (içsel canlandırma) içinde olması gerekmektedir. Alıcı durumundaki süje için, zihnini alfa dalga boyunda yayın yapar halde getirmesi yeterlidir.
Telepati sadece insanlar için geçerli değildir. Hayvanlar ve bitkiler de bu iletişimi kullanmaktadırlar. Bunlara ait yapılmış birçok laboratuar çalışmaları bunun gerçekliğini kanıtlarken, çevremizde bulunan hayvan ve bitkilerle kurduğumuz özel yakınlıklar en doğal olaylar olarak yaşanan örneklerdir.
Telepati olayının bize getirdiği en büyük kazanç, bütün canlılar arasında beyin düzeyinde bir alışverişin olduğunu bilmemizdir. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hiç kimse müstakil bir varlık değildir. Hiçbir düşünce tamamen bize ait değildir. Muhakkak o düşüncenin kökeninde bize başka bir yerden intikal etmiş bazı ipuçları vardır. Biz onu üretir, büyütür ve kendi düşüncemiz sanırız. Yaşayan her varlık görünmeyen bir bilgi ağı içerisindedir, şuurlu ya da şuursuz sonsuz bir alışveriş aktivitesi içerisindedir. Bu nedenle de bir bilgi ağına aktaracağımız her bilginin kalitesinin yüksek olmasına dikkat etmeliyiz.
Parapsİkolojİ derslerİ
Orjinal ad:
Kitabın Yazarı: Paul Krafchik
Yazar: Paul Krafchik
Kapak tip: Karton
Sayfa sayısı:
Baskı Durumu: YOK
Yayınevi : Ruh ve Madde Yayınları
Kitabın Yazarı: Paul Krafchik
Yazar: Paul Krafchik
Kapak tip: Karton
Sayfa sayısı:
Baskı Durumu: YOK
Yayınevi : Ruh ve Madde Yayınları
SUNUŞ
Asırlardır gelişen bilim ve teknik sadece maddesel dünyayı ele geçirmeye çalıştı. Dünya insanının zihni devamlı olarak dış madde aleminin uygulama ve etkilerini araştırmakla yetindi. Buna karşılık içsel deneyenlerden sürekli kaçtı. Fakat, özellikle son 50 yıl içinde, bilimin bu tek yönlü gidişinin kısırlığı anlaşıldı ve dış dünyadan insanın içine doğru dönmenin zamanının gelmiş olduğu görüldü. Ancak bu yeni anlayışla yapılan DDA (Duyular Dışı Algılama) ve psikokinezi araştırma ve deneyleri, evrende FKB (Fizik - Kimya -Biyolojij'nin ortaya koyduğundan başka prensip ve kanunların da varlığını göstermiştir.
Dış dünyadan gelen bilgilerin algılanmasında beş duyumuzun yegane araç olduğu fikrine hepimiz alışmışızdır. Gerçekten de günlük yaşam için bu doğrudur. Ama bazı koşullarda bunun doğru (daha doğrusu yeterli) olmadığını görüyoruz. Çünkü bazı algılamalarımızı beş duyumuzdan başka bir duyumuzla yaptığımız da olur zaman zaman. Son yıllarda bilim, uzun süredir kuşkulandığımız bir yeteneğin varlığını ortaya çıkarmış ve kanıtlamış bulunuyor: Altıncı Duyumuz.
Evet, dış dünyayı algılarken zaman zaman, bilerek ya da bilmeyerek bilinen beş duyumuzdan farklı bir duyumuzu da kullanıyoruz. Hatta bazıları bu duyusunu o kadar kontrol altında bulunduruyor ki, onu istediği zaman, istediği amaçlarla kullanabiliyor. İşte herhangi bir organ vasıtasıyla çalışmayan, bilinen duyulardan farklı bir duyu kullanarak insanın dış dünyayı algılama yeteneğine duyular dışı idrak (algılama), yani kısaca DDA denir. Halk arasında, beş duyu ötesindeki bu algılamanın her türlüsüne, 'Altıncı Duyu' demek adet olmuştur.
Dr. Joseph B. Rhine'ın ESP (DDA) terimini ortaya koyduğu günden beri insanlar böyle 'DDA' diye bir şeyin olup olmadığını
merak etmektedirler. Prof. Rhine, 1930'lardan beri Amerika'nın Duke Üniversitesi'nde parapsikoloji okutmuştur. Bu parapsikoloji sözcüğü de, yine onun, 'babası' olarak kabul edilen Rhine'ın bulduğu bir terimdir. Parapsikoloji, klasik psikolojinin sınırları ötesini deki fenomenleri etüt eden bir araştırma dalıdır. California'daki J.F. Kennedy Üniversitesi'nin Parapsikoloji Bölümü'nün tanımına göre, "parapsikoloji, canlılar ile bunların çevresi arasındaki belirli etkilerin bilimsel olarak incelenmesidir."
DDA, yukarıdan da anlaşılacağı gibi, insanın beş duyumu dışındaki algılamalarını ifade eden bir kısaltma olmaktadır. Eskiden beri bilindiği ve bu alanda yapılan çalışmalardan anlaşıldığı gibi, hemen herkesin beş duyumunun dışında bir altıncısı, hatta bazılarında bir yedincisi ve daha fazlası bulunmaktadır. Böyle bir yeteneğin ve ilave bir duyumun varlığından çok az kimsenin haberi vardır. Bunların içinde de çok az bir kısmı bu 'ek yeteneği' kullanabilme yararına sahiptir. DDA'nın tabiatında hem kendiliğindenlik, hem de beklenmediklik vardır. Bu bakımdan her istenilen an, (öteki FKB deneyleri gibi) laboratuarda tekrarlanamaz. Bizim henüz bilgimizin ötesinde kalan şartlar gerçekleştiği zaman, bir DDA fenomeni ortaya çıkıverir ve bu tarzda ortaya çıkan bir olgunun kontrolü da hehüz her zaman elimizde olmamaktadır.
Farkında olsak da, olmasak da, doğuştan getirdiğimiz DDA'mız bizlerde olduğu kadar hayvanlarda, (belki de değişik bir biçimde) bitkilerde de bulunmaktadır. Beş duyumuzdan ayrı bir olgu olduğunu belirtmek amacıyla genellikle halk arasında 'altıncı duyu' olarak bilinen DDA'larımız bir ya da birden fazla olduğu gibi, aynı zamanda doğal bir melekemiz (ya da melekelerimiz)dir. Bu konudaki öğretim noksanlığından dolayı beş duyunun ötesindeki algılamaların tümüne birden 'altıncı duyu' demek, halk arasında yaygın bir alışkanlıktır. Bu kitapta, DDA'larımızdan on tanesi tanıtılmaya çalışılmakta olup, görüleceği gibi her biri (başka bir tanesiyle ya da normal beş duyumumuzla ilintili olsa bile) aslında ayrı ayrı özellikleri olan melekelerimizdir ve parapsikoloji ve psikoloji bilimlerinin araştırma dallarıdır. Günümüzün modern bilimi parapsikolojik olaylara bir açıklama getirememektedir. Bakış açısı ve olaylara yaklaşım zihniyeti değişmedikçe de, bunu başaracağını sanmıyoruz. Eski bildiklerimizle açıklayamadıklarımızı inkar ya da dudak büküp geçmek zaten bilimselliğe ters düşen bir tutum örneği olmaktadır. Bu bakımdan, dünyanın pek çok ülkesinde duyular dışı idraklerimizle ilgili olarak araştırmalar sürdüren ve lisans üstü eğitim sunan pek çok üniversitenin parapsikoloji bölümü - kürsüsü bulunmaktadır. Bu bilim yuvalarında modern bilimin en son gelişmelerinin ortaya çıkardığı çok hassas cihazlarla DDA'larla ilgili olguların ölçümleri yapılmakta ve bunların hangi kanunlara göre ortaya çıkmakta olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu tür araştırmalara parapsikoloji içinde 'psikotronik' çalışmalar denilmektedir. Bu şekilde içimizdeki uzaya açılan kapı aralanmış bulunmaktadır. Bu aralanan kapının ötesinde, özellikle uygulamalı deneysel spiritüalizmin asırlardan beri ortaya koymaya çalıştığı konular 'parapsikoloji' isimli yeni bir müspet bilim dalı tarafından adeta kanıtlanmaktadır. İşte bu çalışmaların ışığıyla aydınlanan DDA'mızın on adedi bu kitapta öz olarak anlatılmakta ve uygulama yaparak bu yeteneklerini geliştirmek isteyenlere pratik teknikler verilmektedir. Yani konu tamamen deneyseldir. İnanç konusu değil, kişilerin inanmalarına göre var olan, ortaya çıkan bir olgu değildir.
O halde, FKB gibi tüm üniversitelerde niçin okutulmuyor ve yaygın olarak rahatlıkla kabul edilmiyor, gibi bir soru gelebilir akıllara. Yani modern bilim DDA'ya karşı nasıl bir tavırlanma içindedir? Parapsikoloji, bilimin bir parçasıdır. Bilimin başka dallarının temsilcilerinin parapsikolojinin geçerliliği ve araştırma alanına giren olguların gerçekliği konusunda duraksama ve kararsızlıkları olabilir. Bu tutum aslında tüm bilim dallan arasında geçerlidir. Örneğin, bazı kimyagerler, yine bazı tıp otoritelerinin belirli ilaçların yeterlilik derecesiyle ilgili olarak ortaya koydukları konusunda kuşkulu oldukları gibi, aynı olay karşısında uzay kaşiflerinin görüşleriyle su altı kaşiflerinin görüşleri birbirinden farklı olabilmektedir. Bazılarının düşündüklerinin aksine bilim, 'bilgi' değildir. Hans Hoizer' in de belirttiği gibi, bilim sadece tanınmış ve güvenilir araçlarla bilginin toplanmasıdır. Bununla birlikte bu araçlar (vasıtalar) zamanla değişebilir. Geçmişin güvenilir bir aracı zamanımızda ya da ileride bu geçerliliğini yitirmiş olabilir. Bunun tersi de mümkün: Geçmişte kullanılmayan vasıtalar ve yöntemler bu gün kulunun alanına girebilir. "Öğrenilmesi gereken, bilinmeye değer her şey öğrenilmiştir ve bilinmektedir." deyip de, bilimi yerinden oynamaz, şekli değişmez bir duvar gibi kabul ederek, bu duvara yaslanıp kalmada rahatlığı bulmak, belki de gerçekçiliğe en ters düşen tavırlanmalardan biridir. Bir canlı, gün be gün nasıl değişim ve gelişim içinde bulunuyorsa, bilim de kendi içinde sürekli bir değişim halindedir. Bu bakımdan yeni yeni olgulara, her türlü bilimsel tutuculuktan uzak, açık bir zihin ve toleransla yaklaşmak, en azından dünya biliminin gelişimi ve insanlığın her türlü evrimi için yararlı bir tavırlanma olacaktır. Nitekim başta parapsikoloji olmak üzere her türlü bilim dalındaki yeni gelişmeler, bu tür olumlu bir tutum içinde bulunan bilim öncüleri tarafından yapılmaktadır. Eski materyalizmin dar kalıplarından kendini kurtarabilmiş olan bu gerçek bilim adamları sayesindedir ki, insanları spiritüel aydınlığa kavuşturacak olan gerçeklerin önündeki perdeler birer birer kaldırılmaktadır.
Her araştırma türünün gerekli kıldığı yeni yeni araç ve yöntemlerle yeni ufuklara yönelinmektedir. Materyalizmin katı deneysel yöntemlere dayalı kavramlarını maddesel olmayan alana uygulamak ebetteki doyurucu sonuçlar vermemektedir. Bu bakımdan DDA’ların araştırması konusunda klasik yöntem ve yaklaşım şekillerinin değiştirilmesi zarureti ortaya çıkmış ve bu yapıldıktan sonra bu günkü memnuniyet verici gelişmeler kaydedilmiştir.
Kendi branşının özelliği gereği DDA ve parapsikoloji'yle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bilim adamları bir yana, araştırma alanları uzaktan yakından bu konularla ilgisi olan araştırmacılar, şimdiye kadar gereken ilginin gösterilmediği bu alanın gitgide büyüyen önemini kavramakta gecikmemektedirler.
Bu tür bilim adamlarının öncülerinden biri olan Prof. J.B. Rhine Duke Üniversitesi'nde (kendi deyimiyle) "İnsandaki PSİ gücü"yle ilgili ölçümlerine başladığı zaman, acımasız kritiklere hedef oluvermişti. Çünkü o zamana kadar sadece okültistlerin tekeline bırakılmış bulunan bir alanın aklı başında, çok tecrübeli meslektaşları tarafından, hem de modern yöntemlerle incelenmeye başlamasına tahammül edememişlerdi. Ama şimdi, Rhine'ın adı bilim tarihine 'Parapsikolojinin Babası' olarak geçmiştir.
Rhine gibi, daha birçok bilim ad*****n emeği geçmiştir parapsikoloji'ye. Bunların arasında Newark Mühendislik Koleji'nden John Mihalasky, Psikiyatrist Dr. George Sjoloud (Baltimore, Maryland) bulunmaktadır. Daha çok kendilerinde DDA yeteneği bulunduğunu iddia ederek kendisine başvuranlarla çalışmış olan Dr. George Sjoloud, Times Dergisi'ne verdiği beyanatın bir yerinde, "Tüm belirtiler DDA'nın var olduğunu göstermektedir." demişti Ağustos 1970'de.Gerek Amerika, gerekse başta Rusya olmak üzere öteki Doğu Bloku ülkeleri parapsikologlarının vardıkları sonuçlar üzerinde yorum yapan Los Angeles Times muhabirlerinden Evelyn de Wolfe, makalesinde şu görüşe de yer vermekten kendisini alamamıştır: "...Evet, DDA fenomeninin ne olduğu tamamen anlaşılmış değil. Fakat şimdiye kadar bu alana giren bilim adamlarından hiç biri pişmanlık duymamıştır..." Adı geçen yazar UCLA Tıp Okulu'ndan Dr. Thelma Moss'un parapsikoloji araştırmalarına değindikten sonra satırlarına şöyle son veriyordu: "...DDA üzerine bir hafta sonu sempozyumunu 600 kişilik bir dinleyici topluluğu izlemiş ve artık herkes iyice anlamış bulunmaktadır ki, bundan böyle bilim tekinsiz evler, durugörü, telepati, psikokinezi ve benzeri konulan çekinmeden ve ciddiyetle ele almaktadır." 1957'de, parapsikoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak LIFE Dergisi editörü 'Bilimde Kriz' başlıklı yazısında modası geçmiş materyalizmin artık iyice demode olmuş olduğunu ve şimdi metafizik düşünce tarzının moda olmaya başladığını yazıyordu.
Gerçekten de bu alandaki gelişmeler LIFE'ın kehaneti doğrultusunda yönlendi. 11 Şubat 1971 tarihli sayısında Los Angeles Times, Apollo - 14 Astronotu Edgar D. Mitchell'in Chicago'daki bir mühendise zihinsel mesajlar gönderdiğini yayınladı. Bu düşünce alış - verişinde DDA kartları (Zener kartları) kullanılmıştır. Evet, astronot uzay aracına bu kartlarla binmiş ve AY yolculuğu sırasında Chicago'lu medyom Olaf Olsen'e telepatik mesajlar göndermişti. Böylelikle dış uzaydaki bir nokta ile dünya arasında da düşünce naklinin mümkün olduğu ortaya konmuş oluyordu. Mitchell-Olsen telepati denemesi parapsikoloji tarihine başarılı bir çalışma olarak geçmiştir. Astronotun bu konudaki başarısı, kendisinde önemli değişikliklere zemin hazırlamış ve hayatın dünyadan başka gezegenlerde de olabileceğine kani olduğunu açıklamıştır. Bu konuyla ilgili tüm soruların cevaplarının fiziksel uzay yolculuğunda bulunduğunu, halbuki bu yolculuğun şuur projeksiyonu şeklinde yapılması halinde galaksi içi yolculuğun sorun olmaktan çıkacağını söylemiştir. Mitchell esas mesleği olan astronotluk yanında özellikle gelecekle ilgili olarak DDA konularına da özel bir önem verdiğini söylemişti o zamanlar. Kuşkusuz, günümüze kadarki zaman içinde adından sık sık söz edilen iyi bir DDA deneycisi olmuştur.
Örnekleri hep Batı'dan verdik. Biraz da Doğuya bakalım. Amerikalı Parapsikolog Hans Holzer'e göre, Sovyetlerin en az sekiz esas üniversitesinde tam gün çalışma yapan Parapsikoloji Araştırma Merkezleri bulunmaktadır ve Rusya'nın bu alanda katettiği yol A.B.D'den ileridir. Bu durumun Amerika'da fark edilmesi özellikle S. Ostrander ve L. Schroeder tarafından kaleme alınan 'Psychic Discoveries Behind the Iron Curtain' isimli kitabın yayınlandığı yıllara rastlar. Los Angeles TIMES bilim yazarı Nat Freedland, "Dr. J. B. Rhine, ardı arkası gelmeyen PSİ istatistikleriyle meşgul iken, Sovyetler Sibirya'da başarılı telepati denemeleri gerçekleştiriyorlardı..." demişti. Yine bu yıllarda Ruslar'ın telekinezi medyomu Nina Kulagina ve sahip olduğu 'biyoplazmik' enerjiyle gerçekleştirdiği deneyler, A.B.D'de ilgiyle izleniyordu. Amerikalı araştırıcılar, Rus Parapsikoloji Profesörü L. Vasillev adına yıllardan beri alışkındılar ve eserleri (bu konuyla ilgili) hemen her kitaplıkta bulunurdu. Öteki önemli isim olan Dr. İ. M. Kogan (Rus Bilimcileri Araştırma Komisyonu Bşk.) bir demecinde şunları söylüyordu: "...Telapatik enformasyonu alıp - verme yeteneği pek çoğumuzda vardır. Fakat gelişmemiş vaziyette..."
Kuşkusuz, parapsikolojiye emek verenlerin hepsini, bu küçük kitabın kısa 'sunuş' kısmında sayıp sıralamaya olanak yok. Konunun daha da ünlü isimleriyle zaten kitabm ilgili bölümlerinde karşılaşacağız ve parapsikolojiye değerli katkılarını göreceğiz.
(*) Hans HOLZER, yirmi yılı aşkın bir süreden beri parapsikoloji araştırmalarıyla ün salmış ve halen New York Teknoloji Enstitüsü'nde parapsikoloji okutmakta olan bir bilim adamıdır.
Dış dünyadan gelen bilgilerin algılanmasında beş duyumuzun yegane araç olduğu fikrine hepimiz alışmışızdır. Gerçekten de günlük yaşam için bu doğrudur. Ama bazı koşullarda bunun doğru (daha doğrusu yeterli) olmadığını görüyoruz. Çünkü bazı algılamalarımızı beş duyumuzdan başka bir duyumuzla yaptığımız da olur zaman zaman. Son yıllarda bilim, uzun süredir kuşkulandığımız bir yeteneğin varlığını ortaya çıkarmış ve kanıtlamış bulunuyor: Altıncı Duyumuz.
Evet, dış dünyayı algılarken zaman zaman, bilerek ya da bilmeyerek bilinen beş duyumuzdan farklı bir duyumuzu da kullanıyoruz. Hatta bazıları bu duyusunu o kadar kontrol altında bulunduruyor ki, onu istediği zaman, istediği amaçlarla kullanabiliyor. İşte herhangi bir organ vasıtasıyla çalışmayan, bilinen duyulardan farklı bir duyu kullanarak insanın dış dünyayı algılama yeteneğine duyular dışı idrak (algılama), yani kısaca DDA denir. Halk arasında, beş duyu ötesindeki bu algılamanın her türlüsüne, 'Altıncı Duyu' demek adet olmuştur.
Dr. Joseph B. Rhine'ın ESP (DDA) terimini ortaya koyduğu günden beri insanlar böyle 'DDA' diye bir şeyin olup olmadığını
merak etmektedirler. Prof. Rhine, 1930'lardan beri Amerika'nın Duke Üniversitesi'nde parapsikoloji okutmuştur. Bu parapsikoloji sözcüğü de, yine onun, 'babası' olarak kabul edilen Rhine'ın bulduğu bir terimdir. Parapsikoloji, klasik psikolojinin sınırları ötesini deki fenomenleri etüt eden bir araştırma dalıdır. California'daki J.F. Kennedy Üniversitesi'nin Parapsikoloji Bölümü'nün tanımına göre, "parapsikoloji, canlılar ile bunların çevresi arasındaki belirli etkilerin bilimsel olarak incelenmesidir."
DDA, yukarıdan da anlaşılacağı gibi, insanın beş duyumu dışındaki algılamalarını ifade eden bir kısaltma olmaktadır. Eskiden beri bilindiği ve bu alanda yapılan çalışmalardan anlaşıldığı gibi, hemen herkesin beş duyumunun dışında bir altıncısı, hatta bazılarında bir yedincisi ve daha fazlası bulunmaktadır. Böyle bir yeteneğin ve ilave bir duyumun varlığından çok az kimsenin haberi vardır. Bunların içinde de çok az bir kısmı bu 'ek yeteneği' kullanabilme yararına sahiptir. DDA'nın tabiatında hem kendiliğindenlik, hem de beklenmediklik vardır. Bu bakımdan her istenilen an, (öteki FKB deneyleri gibi) laboratuarda tekrarlanamaz. Bizim henüz bilgimizin ötesinde kalan şartlar gerçekleştiği zaman, bir DDA fenomeni ortaya çıkıverir ve bu tarzda ortaya çıkan bir olgunun kontrolü da hehüz her zaman elimizde olmamaktadır.
Farkında olsak da, olmasak da, doğuştan getirdiğimiz DDA'mız bizlerde olduğu kadar hayvanlarda, (belki de değişik bir biçimde) bitkilerde de bulunmaktadır. Beş duyumuzdan ayrı bir olgu olduğunu belirtmek amacıyla genellikle halk arasında 'altıncı duyu' olarak bilinen DDA'larımız bir ya da birden fazla olduğu gibi, aynı zamanda doğal bir melekemiz (ya da melekelerimiz)dir. Bu konudaki öğretim noksanlığından dolayı beş duyunun ötesindeki algılamaların tümüne birden 'altıncı duyu' demek, halk arasında yaygın bir alışkanlıktır. Bu kitapta, DDA'larımızdan on tanesi tanıtılmaya çalışılmakta olup, görüleceği gibi her biri (başka bir tanesiyle ya da normal beş duyumumuzla ilintili olsa bile) aslında ayrı ayrı özellikleri olan melekelerimizdir ve parapsikoloji ve psikoloji bilimlerinin araştırma dallarıdır. Günümüzün modern bilimi parapsikolojik olaylara bir açıklama getirememektedir. Bakış açısı ve olaylara yaklaşım zihniyeti değişmedikçe de, bunu başaracağını sanmıyoruz. Eski bildiklerimizle açıklayamadıklarımızı inkar ya da dudak büküp geçmek zaten bilimselliğe ters düşen bir tutum örneği olmaktadır. Bu bakımdan, dünyanın pek çok ülkesinde duyular dışı idraklerimizle ilgili olarak araştırmalar sürdüren ve lisans üstü eğitim sunan pek çok üniversitenin parapsikoloji bölümü - kürsüsü bulunmaktadır. Bu bilim yuvalarında modern bilimin en son gelişmelerinin ortaya çıkardığı çok hassas cihazlarla DDA'larla ilgili olguların ölçümleri yapılmakta ve bunların hangi kanunlara göre ortaya çıkmakta olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu tür araştırmalara parapsikoloji içinde 'psikotronik' çalışmalar denilmektedir. Bu şekilde içimizdeki uzaya açılan kapı aralanmış bulunmaktadır. Bu aralanan kapının ötesinde, özellikle uygulamalı deneysel spiritüalizmin asırlardan beri ortaya koymaya çalıştığı konular 'parapsikoloji' isimli yeni bir müspet bilim dalı tarafından adeta kanıtlanmaktadır. İşte bu çalışmaların ışığıyla aydınlanan DDA'mızın on adedi bu kitapta öz olarak anlatılmakta ve uygulama yaparak bu yeteneklerini geliştirmek isteyenlere pratik teknikler verilmektedir. Yani konu tamamen deneyseldir. İnanç konusu değil, kişilerin inanmalarına göre var olan, ortaya çıkan bir olgu değildir.
O halde, FKB gibi tüm üniversitelerde niçin okutulmuyor ve yaygın olarak rahatlıkla kabul edilmiyor, gibi bir soru gelebilir akıllara. Yani modern bilim DDA'ya karşı nasıl bir tavırlanma içindedir? Parapsikoloji, bilimin bir parçasıdır. Bilimin başka dallarının temsilcilerinin parapsikolojinin geçerliliği ve araştırma alanına giren olguların gerçekliği konusunda duraksama ve kararsızlıkları olabilir. Bu tutum aslında tüm bilim dallan arasında geçerlidir. Örneğin, bazı kimyagerler, yine bazı tıp otoritelerinin belirli ilaçların yeterlilik derecesiyle ilgili olarak ortaya koydukları konusunda kuşkulu oldukları gibi, aynı olay karşısında uzay kaşiflerinin görüşleriyle su altı kaşiflerinin görüşleri birbirinden farklı olabilmektedir. Bazılarının düşündüklerinin aksine bilim, 'bilgi' değildir. Hans Hoizer' in de belirttiği gibi, bilim sadece tanınmış ve güvenilir araçlarla bilginin toplanmasıdır. Bununla birlikte bu araçlar (vasıtalar) zamanla değişebilir. Geçmişin güvenilir bir aracı zamanımızda ya da ileride bu geçerliliğini yitirmiş olabilir. Bunun tersi de mümkün: Geçmişte kullanılmayan vasıtalar ve yöntemler bu gün kulunun alanına girebilir. "Öğrenilmesi gereken, bilinmeye değer her şey öğrenilmiştir ve bilinmektedir." deyip de, bilimi yerinden oynamaz, şekli değişmez bir duvar gibi kabul ederek, bu duvara yaslanıp kalmada rahatlığı bulmak, belki de gerçekçiliğe en ters düşen tavırlanmalardan biridir. Bir canlı, gün be gün nasıl değişim ve gelişim içinde bulunuyorsa, bilim de kendi içinde sürekli bir değişim halindedir. Bu bakımdan yeni yeni olgulara, her türlü bilimsel tutuculuktan uzak, açık bir zihin ve toleransla yaklaşmak, en azından dünya biliminin gelişimi ve insanlığın her türlü evrimi için yararlı bir tavırlanma olacaktır. Nitekim başta parapsikoloji olmak üzere her türlü bilim dalındaki yeni gelişmeler, bu tür olumlu bir tutum içinde bulunan bilim öncüleri tarafından yapılmaktadır. Eski materyalizmin dar kalıplarından kendini kurtarabilmiş olan bu gerçek bilim adamları sayesindedir ki, insanları spiritüel aydınlığa kavuşturacak olan gerçeklerin önündeki perdeler birer birer kaldırılmaktadır.
Her araştırma türünün gerekli kıldığı yeni yeni araç ve yöntemlerle yeni ufuklara yönelinmektedir. Materyalizmin katı deneysel yöntemlere dayalı kavramlarını maddesel olmayan alana uygulamak ebetteki doyurucu sonuçlar vermemektedir. Bu bakımdan DDA’ların araştırması konusunda klasik yöntem ve yaklaşım şekillerinin değiştirilmesi zarureti ortaya çıkmış ve bu yapıldıktan sonra bu günkü memnuniyet verici gelişmeler kaydedilmiştir.
Kendi branşının özelliği gereği DDA ve parapsikoloji'yle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bilim adamları bir yana, araştırma alanları uzaktan yakından bu konularla ilgisi olan araştırmacılar, şimdiye kadar gereken ilginin gösterilmediği bu alanın gitgide büyüyen önemini kavramakta gecikmemektedirler.
Bu tür bilim adamlarının öncülerinden biri olan Prof. J.B. Rhine Duke Üniversitesi'nde (kendi deyimiyle) "İnsandaki PSİ gücü"yle ilgili ölçümlerine başladığı zaman, acımasız kritiklere hedef oluvermişti. Çünkü o zamana kadar sadece okültistlerin tekeline bırakılmış bulunan bir alanın aklı başında, çok tecrübeli meslektaşları tarafından, hem de modern yöntemlerle incelenmeye başlamasına tahammül edememişlerdi. Ama şimdi, Rhine'ın adı bilim tarihine 'Parapsikolojinin Babası' olarak geçmiştir.
Rhine gibi, daha birçok bilim ad*****n emeği geçmiştir parapsikoloji'ye. Bunların arasında Newark Mühendislik Koleji'nden John Mihalasky, Psikiyatrist Dr. George Sjoloud (Baltimore, Maryland) bulunmaktadır. Daha çok kendilerinde DDA yeteneği bulunduğunu iddia ederek kendisine başvuranlarla çalışmış olan Dr. George Sjoloud, Times Dergisi'ne verdiği beyanatın bir yerinde, "Tüm belirtiler DDA'nın var olduğunu göstermektedir." demişti Ağustos 1970'de.Gerek Amerika, gerekse başta Rusya olmak üzere öteki Doğu Bloku ülkeleri parapsikologlarının vardıkları sonuçlar üzerinde yorum yapan Los Angeles Times muhabirlerinden Evelyn de Wolfe, makalesinde şu görüşe de yer vermekten kendisini alamamıştır: "...Evet, DDA fenomeninin ne olduğu tamamen anlaşılmış değil. Fakat şimdiye kadar bu alana giren bilim adamlarından hiç biri pişmanlık duymamıştır..." Adı geçen yazar UCLA Tıp Okulu'ndan Dr. Thelma Moss'un parapsikoloji araştırmalarına değindikten sonra satırlarına şöyle son veriyordu: "...DDA üzerine bir hafta sonu sempozyumunu 600 kişilik bir dinleyici topluluğu izlemiş ve artık herkes iyice anlamış bulunmaktadır ki, bundan böyle bilim tekinsiz evler, durugörü, telepati, psikokinezi ve benzeri konulan çekinmeden ve ciddiyetle ele almaktadır." 1957'de, parapsikoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak LIFE Dergisi editörü 'Bilimde Kriz' başlıklı yazısında modası geçmiş materyalizmin artık iyice demode olmuş olduğunu ve şimdi metafizik düşünce tarzının moda olmaya başladığını yazıyordu.
Gerçekten de bu alandaki gelişmeler LIFE'ın kehaneti doğrultusunda yönlendi. 11 Şubat 1971 tarihli sayısında Los Angeles Times, Apollo - 14 Astronotu Edgar D. Mitchell'in Chicago'daki bir mühendise zihinsel mesajlar gönderdiğini yayınladı. Bu düşünce alış - verişinde DDA kartları (Zener kartları) kullanılmıştır. Evet, astronot uzay aracına bu kartlarla binmiş ve AY yolculuğu sırasında Chicago'lu medyom Olaf Olsen'e telepatik mesajlar göndermişti. Böylelikle dış uzaydaki bir nokta ile dünya arasında da düşünce naklinin mümkün olduğu ortaya konmuş oluyordu. Mitchell-Olsen telepati denemesi parapsikoloji tarihine başarılı bir çalışma olarak geçmiştir. Astronotun bu konudaki başarısı, kendisinde önemli değişikliklere zemin hazırlamış ve hayatın dünyadan başka gezegenlerde de olabileceğine kani olduğunu açıklamıştır. Bu konuyla ilgili tüm soruların cevaplarının fiziksel uzay yolculuğunda bulunduğunu, halbuki bu yolculuğun şuur projeksiyonu şeklinde yapılması halinde galaksi içi yolculuğun sorun olmaktan çıkacağını söylemiştir. Mitchell esas mesleği olan astronotluk yanında özellikle gelecekle ilgili olarak DDA konularına da özel bir önem verdiğini söylemişti o zamanlar. Kuşkusuz, günümüze kadarki zaman içinde adından sık sık söz edilen iyi bir DDA deneycisi olmuştur.
Örnekleri hep Batı'dan verdik. Biraz da Doğuya bakalım. Amerikalı Parapsikolog Hans Holzer'e göre, Sovyetlerin en az sekiz esas üniversitesinde tam gün çalışma yapan Parapsikoloji Araştırma Merkezleri bulunmaktadır ve Rusya'nın bu alanda katettiği yol A.B.D'den ileridir. Bu durumun Amerika'da fark edilmesi özellikle S. Ostrander ve L. Schroeder tarafından kaleme alınan 'Psychic Discoveries Behind the Iron Curtain' isimli kitabın yayınlandığı yıllara rastlar. Los Angeles TIMES bilim yazarı Nat Freedland, "Dr. J. B. Rhine, ardı arkası gelmeyen PSİ istatistikleriyle meşgul iken, Sovyetler Sibirya'da başarılı telepati denemeleri gerçekleştiriyorlardı..." demişti. Yine bu yıllarda Ruslar'ın telekinezi medyomu Nina Kulagina ve sahip olduğu 'biyoplazmik' enerjiyle gerçekleştirdiği deneyler, A.B.D'de ilgiyle izleniyordu. Amerikalı araştırıcılar, Rus Parapsikoloji Profesörü L. Vasillev adına yıllardan beri alışkındılar ve eserleri (bu konuyla ilgili) hemen her kitaplıkta bulunurdu. Öteki önemli isim olan Dr. İ. M. Kogan (Rus Bilimcileri Araştırma Komisyonu Bşk.) bir demecinde şunları söylüyordu: "...Telapatik enformasyonu alıp - verme yeteneği pek çoğumuzda vardır. Fakat gelişmemiş vaziyette..."
Kuşkusuz, parapsikolojiye emek verenlerin hepsini, bu küçük kitabın kısa 'sunuş' kısmında sayıp sıralamaya olanak yok. Konunun daha da ünlü isimleriyle zaten kitabm ilgili bölümlerinde karşılaşacağız ve parapsikolojiye değerli katkılarını göreceğiz.
(*) Hans HOLZER, yirmi yılı aşkın bir süreden beri parapsikoloji araştırmalarıyla ün salmış ve halen New York Teknoloji Enstitüsü'nde parapsikoloji okutmakta olan bir bilim adamıdır.
Astral seyahat
İradi olarak bedenden ayrılma yeteneği olarak tanımlanan Astral seyahat uzun zamandır hem bilim hemde kamuoyunu derinden etkilemiş bir fenomendir. Tüm insanların içinde saklı bulunan bu yeteneği merak ediyorsanız, beden dışı deneyimleri meydana getirmek için sekiz denenmiş yöntemi içeren bu uygulamalı kitap sizin için iyi bir haber olacaktır.
Sizce bir ruhunuz var mıdır?
Ölümden sonra da yaşayan bir tarafınız var mıdır?
Eğer ruhunuz olduğuna, yani bir tarafınızın ölümden sonra yaşamayı sürdüreceğine inanıyorsanız, bu inancınızın her şeyi bir anda bitirivermesi kaçınılmaz olan ölümü kabullenmek istemediğiniz için bir çeşit korkuyla tutunduğunuz aslı olmayan bir safsata olmadığını nereden biliyorsunuz?
Ölümden sonra da yaşamaya devam eden bir ruh kavramına ilişkin sorular bir zamanlar toplumumuzu oluşturan bireyler için büyük öncelik taşıyordu. İnsanların çoğu, eğitim görmüş olsun ya da olmasın, öldükten sonra da yaşayacağımıza inanıyorlardı. Günümüzde ise ruh (scul) kelimesi eğitim seviyesi yüksek çevrelerde çok az sözü edilen bir kelimedir ve ruh fikriyle ilgili ne varsa sanki ilkel çağların bir kalıntısıymış gibi, hayatın daha az emniyetli, daha gaddar olduğu ve cehaletin hüküm sürdüğü zamanlarda psikolojik bir telafi mekanizması görevi görmüş olan ve günümüz aydınlarının artık ihtiyaç göstermediği bir şey mu*amelesi görmektedir.
Ruh fikrinin hayatın gerçeklerinden kaçmanın bir yolu olarak kullanılabileceği doğrudur;fakat aynı şey herhangi başka bir fikir için de geçerlidir. Öte yandan eğer gerçekten de kalıcılığını sürdüren bir yanımız varsa, bunun kendimize ve başka insanlara nasıl baktığımız ve hayatımızı nasıl yaşamak istediğimiz açısından muazzam sonuçları olabilir. O halde insanların ruh fikrine getirdiği bütün o psikolojik mekanizma açıklamaları bir yana, ruh kavramıyla ilgili gerçekler nelerdir?
Ruh kavr*****n (concept) tarihçesini, insanların bu konuda neler düşündüklerini, ruh kelimesinin kökenini araştırıp öğrenebilir ve sonra da öğrendiklerinizin "mantıklı' (sense) olup olmadığı hakkında akıl yürütebilirsiniz. Pozitif bilimin kurucularından Roger Bacon'un dediği gibi, "Bilme işleminin iki tarzı vardır: görüşleri ikna ya yönelik olarak tartışma ve deneyim. Birinci model, sonuçları ortaya getirip koyar ve bizi mutabakata çağırır fakat kesinlik getiremez; zihnimizi mutlak bir sükünete kavuşturan ise ikinci modeldir. yani deneyime dayanmak." Esas olarak ruh kavramı da temelini fikirden değil, deneyimden alır. Bugün yaşamakta olan, milyonlarca olmasa bile binlerce insan kısa bir süre için fiziksel bedenlerinin dışına çıkarak uzayda (boşlukta) var olmayı deneyimlemiş ve bu farklı durumu rüyalarında veya hayal ürünü bir olgu olarak değil, gerçek anlarında yaşamışlardır. Beden dışı deneyimin tipik sonucu "Bir ruhum olduğuna veya ölümden sonra da yaşamayı sürdüreceğime inanmıyorum, öyle olduğunu biliyorum"dur. Ruh kavramıyla ilgili fikirlerin birinci derecedeki kaynağı bireyleri bütünsellikleriyle yaşadıkları ve çoğu durumda hayatlarını başkalaştırıcı fiziksel bedenin sınırları dışında da var olma deneyimleridir.
Başka insanların deneyimlerini eğitim ve bilim yoluyla öğrenmenin değeri tartışılmaz. Şahsen benim mesleğimin en tatmin edici başarılarından birisi yetenekli "Miss Z" ile yaptığım deneysel çalışmalardır ve kendisi beden dışı deneyimlerin bilimsel olarak araştırılması ve bilime mal edilmesi konusunda yenibir dö*nemin başlatılmasına yardımcı olmuştur. (Journal of the American SoCiety for Psychical Research (Amerika Psişik Araştırmalar Derneği Dergisi, 1968, Sayfa 3- 27'ye bakın.) Miss Z, ben laboratuarda onun beyin dalgalarını ve diğer fizyolojik fonksiyonlarını kaydederken benim için bedendışı deneyim (BDD) meydana getire*bilen bir süjedir. Ancak çoğu kişi için günümüzde yaygın olan kültürel görüşlerle taban tabana zıt bir perspektifin varlığını kanıtlamaya yönelik deneyimlerin araştırılması yeterince ikna edici . olamamaktadır. çoğumuz direkt deneyimi, şahsımızda yaşamayı istemekteyiz. İşte bu kitabın tam bu noktada büyük bir yararı dokunabilir.
D. Scott Rogo, birçok kişiyi beden dışı deneyime ***ürebilecek çeşitli teknikleri bir araya getirerek hepimize büyükbir hizmet yapmıştır, İnsanların çoğunun hakkında hiçbir bilgisi olmadığı 'bir literatürü yoğun olarak araştırması sonucunda Rogo beden dışı deneyimlere ***ürme özelliği olan muhtelif psikolojik teknikleri yan yana getirmiş, sorgulamış ve abartılardanarındırarak önümüze koymuştur. Bu derece potansiyel değeri olan bir malumatı kapsayan ve üstelik kapsam itibarıyla istismara ve de*jenerasyona çok açık olan bu bilgiyi bu denli makül ve konuya
duyarlı olarak ortaya koyan bir ikinci kitap yoktur. '
Bu kitaptaki bir veya daha fazla sayıda tekniği gayretle uygulamaya ne dersiniz? İşe yarayacağını varsaymaya ne dersiniz? Bir de bakarsınız bir gece fizik bedeninizin dışına çıkrruşsıruz; fakat son derece canlı ve şuurlusunuz ve fiziksel varoluşun getirdiği sınırlara da tabi değilsiniz: O halde? Buyrun serüvene!
Charles T. Tart Ph. D.
Psikoloji Ana Bilim Dalı California Üniversitesi, Davis
SUNUŞ
İçinefe bulunduğumuz değişim ve geçiş süreci, insanlığı yeni bir çağa artan bir hızla hazırlamaktadır. Yeni çağ, insanın aşkın yönlerini tanıyacağı, yaşama, doğaya ve evrene bakışını tepeden tırnağa değiştireceği, içten dışa doğru bir aydınlanmanın gerçekleşeceği yepyeni 'bir şuurlanma çağı olacaktır.
Dünyanın her yerinde yaşayan insanlar, farkında olsun ya da olmasın bu çağa hazırlanmaktadır. Psişik yeteneklerdeki yoğun artış ve ilginin altında yatan temel unsur bu hazırlıktır. Geçmişte çok özel ve gizli eğitimler sonucunda az sayıda insanın yaşadığı psişik fenomenler günümüzde pek çok insan tarafından doğal olarak yaşanmaktadır. çağımızda her alanda olduğu gibi bu konudaki bilgiler da gittikçe küreselleşen bir tarzda insanlığa mal olmaktadır. Ve insanlar özellikle kendi varlığını yakından ilgilendiren ruhsal konularda bilgilenrnek ve edindiği, bilgilerini uygulayabilmek için uğraşmaktadır,
Duyular ötesine taşan her türden psişik deneyimler biz insanlara sadece fizik bedenle ve beş duyuyla sınırlı varlıklar olmadığımızı, çok daha aşkın yönlerimiz bulunduğunu her fırsatta hatırlatmaktadır.
Zaten bu tip yeteneklerin en önemli fonksiyonlarından bir tanesi insana kendi varlığının aşkınlığına ait birtakım sinyaller vermesidir.
Cünümüzde insanın duyular dışı yetenekleri, parapsikoloji adı altında deneyselolarak incelenmektedir. Ayrıca bu yeteneklerin geliştirilmesi için, 'gerek geleneksel, gerekse modern yöntemlerden yararlanılarak pek çok teknikler de geliştirilmiştir.
Aslında hepimiz çeşitli derecelerde olmak üzere psişik yeteneklere sahibiz, ancak bunlar bazı insanlarda daha ön planda olabilmektedir. Bir müzik enstrümanını çalmak için mutlaka olağanüstü yetenekli olmak gerekmez. Bu yönde az yetenekli biri de çaba göstererek bu işi amatörce de olsa yapabilir. Psişik yetenekler de aşağı yukarı buna benzemektedir. Uygun metotlarla gerekli çabayı gösterirsek, bazı psişik yeteneklerimizi
geliştirebiliriz. . .
Bu noktada başarılı olabilmek için unutulmaması gereken en önemli faktörlerden birisi elbette ki niyetimizin kalitesi ve kararlılığımız olacaktır. Çünki yazarın da son bölümde belirttiği gibi, tüm psişik yetenekler amaç değil, birer araçtırlar.
Yazara gelince, 1990 yılında aramızdan ayrılan Scott Rogo kırk yıl süren kısa hayatı içerisine pek çok hizmeti sığdırmış nadir araştırmacılardan biridir. Ardında yirmiyi aşkın kitap, yüzlerce makale bırakmıştır. Parapsikoloji alanındaki öncü ve geniş görüşlü çalışmaları gerçek an*lamda ışık tutucu niteliktedir.
Ülkemizde ilk kez Ruh ve Madde Yayınları tarafından yayınlanan Parapsikoloji - Duyular Dışı İletişim (1990) adlı kitabıyla tanınan yazar, elinizdeki bu kitabında konusunu son derece objektif ve sade bir üslupla, titiz bir şekilde işlemektedir. Kendi deneyimlerini de naklederek konu*yu irdelemesi eseri daha da değerli bir hale getirmektedir.
Üstat Ergün Arıkdal'ın dediği gibi, "Denemek ve yaşamak öğren*menin en emin yoludur."
Siz de bu kitapta nakledilen yöntemleriuygulayarakastral seyahat denemeleri yapabilir, varlığınızın aşkın yönlerini keşfederek. açığa çıkan bu potansiyelden ruhsal gelişiminiz yönünde yararlanabilirsiniz.
Yazarın da vurguladığı gibi, eser "ticari" endişelerle yazılmamıştır.
Denenmiş, sonuçları alınmış farklı teknikler, objektif biçimde ortaya ko*yulmuştur. Herkes kendi mizacına uygun teknikleri deneyip kendisi için en iyi iş göreni seçebilir.
Oldukça fazla taleple karşılaştığımiz Astral seyahat konusuyla ilgili böyle ciddi bir eseri halkımıza sunmakta; dolayı çok memnunuz.
Bu memnuniyeti yaşamamızda, bize titiz ve özeali çevirileriyle katkıda bulunan sayın Rengin Ekiz hanımefendiye, siz sevgili okurlarımızın huzurunda çok teşekkür ederiz.
Ege Meta Yayınları
ÖNSÖZİçinefe bulunduğumuz değişim ve geçiş süreci, insanlığı yeni bir çağa artan bir hızla hazırlamaktadır. Yeni çağ, insanın aşkın yönlerini tanıyacağı, yaşama, doğaya ve evrene bakışını tepeden tırnağa değiştireceği, içten dışa doğru bir aydınlanmanın gerçekleşeceği yepyeni 'bir şuurlanma çağı olacaktır.
Dünyanın her yerinde yaşayan insanlar, farkında olsun ya da olmasın bu çağa hazırlanmaktadır. Psişik yeteneklerdeki yoğun artış ve ilginin altında yatan temel unsur bu hazırlıktır. Geçmişte çok özel ve gizli eğitimler sonucunda az sayıda insanın yaşadığı psişik fenomenler günümüzde pek çok insan tarafından doğal olarak yaşanmaktadır. çağımızda her alanda olduğu gibi bu konudaki bilgiler da gittikçe küreselleşen bir tarzda insanlığa mal olmaktadır. Ve insanlar özellikle kendi varlığını yakından ilgilendiren ruhsal konularda bilgilenrnek ve edindiği, bilgilerini uygulayabilmek için uğraşmaktadır,
Duyular ötesine taşan her türden psişik deneyimler biz insanlara sadece fizik bedenle ve beş duyuyla sınırlı varlıklar olmadığımızı, çok daha aşkın yönlerimiz bulunduğunu her fırsatta hatırlatmaktadır.
Zaten bu tip yeteneklerin en önemli fonksiyonlarından bir tanesi insana kendi varlığının aşkınlığına ait birtakım sinyaller vermesidir.
Cünümüzde insanın duyular dışı yetenekleri, parapsikoloji adı altında deneyselolarak incelenmektedir. Ayrıca bu yeteneklerin geliştirilmesi için, 'gerek geleneksel, gerekse modern yöntemlerden yararlanılarak pek çok teknikler de geliştirilmiştir.
Aslında hepimiz çeşitli derecelerde olmak üzere psişik yeteneklere sahibiz, ancak bunlar bazı insanlarda daha ön planda olabilmektedir. Bir müzik enstrümanını çalmak için mutlaka olağanüstü yetenekli olmak gerekmez. Bu yönde az yetenekli biri de çaba göstererek bu işi amatörce de olsa yapabilir. Psişik yetenekler de aşağı yukarı buna benzemektedir. Uygun metotlarla gerekli çabayı gösterirsek, bazı psişik yeteneklerimizi
geliştirebiliriz. . .
Bu noktada başarılı olabilmek için unutulmaması gereken en önemli faktörlerden birisi elbette ki niyetimizin kalitesi ve kararlılığımız olacaktır. Çünki yazarın da son bölümde belirttiği gibi, tüm psişik yetenekler amaç değil, birer araçtırlar.
Yazara gelince, 1990 yılında aramızdan ayrılan Scott Rogo kırk yıl süren kısa hayatı içerisine pek çok hizmeti sığdırmış nadir araştırmacılardan biridir. Ardında yirmiyi aşkın kitap, yüzlerce makale bırakmıştır. Parapsikoloji alanındaki öncü ve geniş görüşlü çalışmaları gerçek an*lamda ışık tutucu niteliktedir.
Ülkemizde ilk kez Ruh ve Madde Yayınları tarafından yayınlanan Parapsikoloji - Duyular Dışı İletişim (1990) adlı kitabıyla tanınan yazar, elinizdeki bu kitabında konusunu son derece objektif ve sade bir üslupla, titiz bir şekilde işlemektedir. Kendi deneyimlerini de naklederek konu*yu irdelemesi eseri daha da değerli bir hale getirmektedir.
Üstat Ergün Arıkdal'ın dediği gibi, "Denemek ve yaşamak öğren*menin en emin yoludur."
Siz de bu kitapta nakledilen yöntemleriuygulayarakastral seyahat denemeleri yapabilir, varlığınızın aşkın yönlerini keşfederek. açığa çıkan bu potansiyelden ruhsal gelişiminiz yönünde yararlanabilirsiniz.
Yazarın da vurguladığı gibi, eser "ticari" endişelerle yazılmamıştır.
Denenmiş, sonuçları alınmış farklı teknikler, objektif biçimde ortaya ko*yulmuştur. Herkes kendi mizacına uygun teknikleri deneyip kendisi için en iyi iş göreni seçebilir.
Oldukça fazla taleple karşılaştığımiz Astral seyahat konusuyla ilgili böyle ciddi bir eseri halkımıza sunmakta; dolayı çok memnunuz.
Bu memnuniyeti yaşamamızda, bize titiz ve özeali çevirileriyle katkıda bulunan sayın Rengin Ekiz hanımefendiye, siz sevgili okurlarımızın huzurunda çok teşekkür ederiz.
Ege Meta Yayınları
Sizce bir ruhunuz var mıdır?
Ölümden sonra da yaşayan bir tarafınız var mıdır?
Eğer ruhunuz olduğuna, yani bir tarafınızın ölümden sonra yaşamayı sürdüreceğine inanıyorsanız, bu inancınızın her şeyi bir anda bitirivermesi kaçınılmaz olan ölümü kabullenmek istemediğiniz için bir çeşit korkuyla tutunduğunuz aslı olmayan bir safsata olmadığını nereden biliyorsunuz?
Ölümden sonra da yaşamaya devam eden bir ruh kavramına ilişkin sorular bir zamanlar toplumumuzu oluşturan bireyler için büyük öncelik taşıyordu. İnsanların çoğu, eğitim görmüş olsun ya da olmasın, öldükten sonra da yaşayacağımıza inanıyorlardı. Günümüzde ise ruh (scul) kelimesi eğitim seviyesi yüksek çevrelerde çok az sözü edilen bir kelimedir ve ruh fikriyle ilgili ne varsa sanki ilkel çağların bir kalıntısıymış gibi, hayatın daha az emniyetli, daha gaddar olduğu ve cehaletin hüküm sürdüğü zamanlarda psikolojik bir telafi mekanizması görevi görmüş olan ve günümüz aydınlarının artık ihtiyaç göstermediği bir şey mu*amelesi görmektedir.
Ruh fikrinin hayatın gerçeklerinden kaçmanın bir yolu olarak kullanılabileceği doğrudur;fakat aynı şey herhangi başka bir fikir için de geçerlidir. Öte yandan eğer gerçekten de kalıcılığını sürdüren bir yanımız varsa, bunun kendimize ve başka insanlara nasıl baktığımız ve hayatımızı nasıl yaşamak istediğimiz açısından muazzam sonuçları olabilir. O halde insanların ruh fikrine getirdiği bütün o psikolojik mekanizma açıklamaları bir yana, ruh kavramıyla ilgili gerçekler nelerdir?
Ruh kavr*****n (concept) tarihçesini, insanların bu konuda neler düşündüklerini, ruh kelimesinin kökenini araştırıp öğrenebilir ve sonra da öğrendiklerinizin "mantıklı' (sense) olup olmadığı hakkında akıl yürütebilirsiniz. Pozitif bilimin kurucularından Roger Bacon'un dediği gibi, "Bilme işleminin iki tarzı vardır: görüşleri ikna ya yönelik olarak tartışma ve deneyim. Birinci model, sonuçları ortaya getirip koyar ve bizi mutabakata çağırır fakat kesinlik getiremez; zihnimizi mutlak bir sükünete kavuşturan ise ikinci modeldir. yani deneyime dayanmak." Esas olarak ruh kavramı da temelini fikirden değil, deneyimden alır. Bugün yaşamakta olan, milyonlarca olmasa bile binlerce insan kısa bir süre için fiziksel bedenlerinin dışına çıkarak uzayda (boşlukta) var olmayı deneyimlemiş ve bu farklı durumu rüyalarında veya hayal ürünü bir olgu olarak değil, gerçek anlarında yaşamışlardır. Beden dışı deneyimin tipik sonucu "Bir ruhum olduğuna veya ölümden sonra da yaşamayı sürdüreceğime inanmıyorum, öyle olduğunu biliyorum"dur. Ruh kavramıyla ilgili fikirlerin birinci derecedeki kaynağı bireyleri bütünsellikleriyle yaşadıkları ve çoğu durumda hayatlarını başkalaştırıcı fiziksel bedenin sınırları dışında da var olma deneyimleridir.
Başka insanların deneyimlerini eğitim ve bilim yoluyla öğrenmenin değeri tartışılmaz. Şahsen benim mesleğimin en tatmin edici başarılarından birisi yetenekli "Miss Z" ile yaptığım deneysel çalışmalardır ve kendisi beden dışı deneyimlerin bilimsel olarak araştırılması ve bilime mal edilmesi konusunda yenibir dö*nemin başlatılmasına yardımcı olmuştur. (Journal of the American SoCiety for Psychical Research (Amerika Psişik Araştırmalar Derneği Dergisi, 1968, Sayfa 3- 27'ye bakın.) Miss Z, ben laboratuarda onun beyin dalgalarını ve diğer fizyolojik fonksiyonlarını kaydederken benim için bedendışı deneyim (BDD) meydana getire*bilen bir süjedir. Ancak çoğu kişi için günümüzde yaygın olan kültürel görüşlerle taban tabana zıt bir perspektifin varlığını kanıtlamaya yönelik deneyimlerin araştırılması yeterince ikna edici . olamamaktadır. çoğumuz direkt deneyimi, şahsımızda yaşamayı istemekteyiz. İşte bu kitabın tam bu noktada büyük bir yararı dokunabilir.
D. Scott Rogo, birçok kişiyi beden dışı deneyime ***ürebilecek çeşitli teknikleri bir araya getirerek hepimize büyükbir hizmet yapmıştır, İnsanların çoğunun hakkında hiçbir bilgisi olmadığı 'bir literatürü yoğun olarak araştırması sonucunda Rogo beden dışı deneyimlere ***ürme özelliği olan muhtelif psikolojik teknikleri yan yana getirmiş, sorgulamış ve abartılardanarındırarak önümüze koymuştur. Bu derece potansiyel değeri olan bir malumatı kapsayan ve üstelik kapsam itibarıyla istismara ve de*jenerasyona çok açık olan bu bilgiyi bu denli makül ve konuya
duyarlı olarak ortaya koyan bir ikinci kitap yoktur. '
Bu kitaptaki bir veya daha fazla sayıda tekniği gayretle uygulamaya ne dersiniz? İşe yarayacağını varsaymaya ne dersiniz? Bir de bakarsınız bir gece fizik bedeninizin dışına çıkrruşsıruz; fakat son derece canlı ve şuurlusunuz ve fiziksel varoluşun getirdiği sınırlara da tabi değilsiniz: O halde? Buyrun serüvene!
Charles T. Tart Ph. D.
Psikoloji Ana Bilim Dalı California Üniversitesi, Davis
Ajna çakra meditasyon tekniği:
* Rahat ve bacaklarınız çapraz posizyonda oturunuz Bu meditasyon için bir duvara yaslana bilir yada sandalyeye otura bilirsiniz
* Herhangi bir alarm cihazını 20 dakikaya ayarlayınız
* Omurganızı düz konuma getiriniz(dik oturun), başınızı dik tutun ve çenenizi hafif dışa doğru çıkarın, hazır olda olan bir asker gibi Bu hareket omurganız ile başınızın hizalanmasını sağlayacaktır
* Burnunuzdan 5 derin ve yavaş nefes alıp verin Bu adım kanınızı oksijene edip sizi rahatlatacaktır
* Başınız dik bir şekilde ve gözleriniz üçüncü gözünüze bakarcasına(kaşlarınıza doğru) bakın Bu göz pozisyonuna "shambhavi yoga mudra" denilmektedir Bu göz pozisyonundayken gözlerinizi kapatın Rahatsız olacak kadar zorlamayın
* Ellerinizi herhangi rahat bir şekilde dizlerinizin üzerine koyun
* Olabildiği kadar hareketsiz kalmaya özen gösterin fakat rahatsızlık derecesine gelmeyecek kadar
* Şimdi, derin bir nefes alın ve yavaş, yumuşak ve sürekli bir ses ile "OM" (Söyleniş şekli: "AUM") "OM" (AUM) kelimesini her söyleyişiniz nefesiniz tükenene kadar sürmelidir Söyleyiş biçimi uzun bir “Oh”un benzer uzunluktaki “Mmmm” tarafından takip edilmesine benzer Nefesiniz tükendiğinde tekrar derin bir nefes alıp etkili bir biçimde tekrarlayın OM kelimesinin alnınızda, kaşlarınızın arasından gelen ve bütün vücudunuza yayılan bir enerji ve ses olduğunu hayal edin
* Meditasyona devam edin Eğer gözleriniz "shambhavi yoga mudra" pozisyonundan yorulduysa, mudra pozisyonunu bırakıp gözlerinizi normal haline getirin fakat OM kelimesini tekrarlamaya devam edin Mudra hareketini hazır ve rahat olduğunuzda tekrar uygulayın
* Meditasyonunuzu tamamladığınızda, avuçlarınızı ısıtmak için birbirine sürtün ve gözlerinizin üzerine yerleştirin ve yavaşça gözlerinizi açın Bu hareket gözlerinizi rahatlatıp kasların gevşemesini sağlayacaktır
Ektoplazma
Trans hali sırasında medyumların vücutlarından, genellikle ağız, burun, kulak gibi organlarından çıkabilip
havada yayılan, kimi zaman gözle görülebilen ve elle dokunulabilen, amorf, seyyal maddelere verilen ad
Grekçe’deki” ektos” (disinda) ve “plasma" (yaratilmis, benzeyen) sözcüklerinden türetilen terim, Fransiz fizyolog
Charles Richet tarafindan ortaya atılmıştır
Ektoplazma genellikle, beyaz, kirli beyaz, kurşuni ve bazen de kırmızı renklerde kendini gösteren, kimi zaman
buharımsı, kimi zaman macunumsu bir hal almak üzere yoğunlaşan bir maddedir Metapsisik araştırmacı Gustave Geley,
ektoplazmayı organik bir maddeden çok, organik hale getirilmis bir cevher olarak kabul etmiştir Kimyasal
analizinin Alman bilim adamı ve psisik araştırmacı A Schrenck-Notzing tarafından yapılmasıyla, önceleri seans
odalarında fotoğrafları çekilmekle yetinilen ektoplazma, kuramsal bir madde olmaktan çikmiştır Kimyasal formülü
şöyledir: C120 H1134 N218 S5 O249
Schrenck-Notzing, "teleplazma" adını verdigi lenf sıvısını andıran bu maddede yağ zerrelerine, insan hücrelerine
ve bol miktarda lökosite rastlamıştır Schrenk*Notzing bu maddenin bileşiminin yarısının su oldugunu ve içinde
albümin ve kükürt bulundugunu saptamıştır
Çok özel niteliklere sahip bu madde, medyumun etkisi altında türlü biçimlere (yüz, el, ayak) girebilmekte ve bazen
bir insan görünümü kazanabilmektedir Medyumdan ayrı bir insan görünümünün meydana geldigi bazı hallerde,
ektoplazmik olusumun tıpkı bir insan gibi nefes alıp verdigi ve iç organlara sahip oldugu saptanmıştır Bu yüzden,
bu ektoplazmik olusumlar kimi yayın organlarında “ruhlarin fotoğrafları’ diye yer almıştır Ancak,
spiritüalistlere göre, maddi olmayan bir varlık olan ruhun fotoğrafı çekilemez; dolayısıyla bu fotoğraflara
“ruhların etkisi altında biçimlenen ektoplazmik tezahürlerin fotoğrafları" demek daha doğru olur
Neo-spiritüaliz’e göre ise, medyumun ektoplazmasını biçimlendiren doğrudan doğruya bedensiz varlık değildir
Medyum, bedensiz varlıktan perisprisiyle aldığı vibrasyonel tesirleri imajlara dönüştürür ve yine kendi
perisprisiyle ektoplazmasını kendisi biçimlendirir Bu işi yapması için medyumun bir bedensiz varlıkla irtibat
kurmus olması da şart değildir Medyum (medyumun perisprisi), ektoplazmasını, vücudundaki düzensiz solunumla
öldürdüğü, daha doğrusu geçici olarak cansızlaştırdığı hücrelerin maddelerinden oluşturur
(Bu konu Dr Bedri Ruhselman’in “Medyumluk” adlı kitabında ayrıntılı olarak açıklanır)
(1951’de Stockholm’de düzenlenen Uluslararası Spiritüalizm Kongresi’ne gönderilen ve Kongre’de yankı uyandıran bu
kitap Ruhselman tarafından önce İngilizce hazırlanmış, sonra Türkçe’ye çevrilmiştir)
Kısaca Türkçe özetlersek
ruhça salgılanan akışkan madde!
trans hali sırasında medyumların vücutlarından, genellikle bu oral, nazal, kulak,makat gibi organlarından
çıkabilip havada yayılan, kimi zaman ise gözle görülebilen ve elle dokunulabilen, amorf, seyyal maddelere verilen
tabirdirdaha sonra kimyasal analizinin alman bilim adamı ve psişik araştırmacı a schrenck-notzing tarafından
yapılmasıyla, önceleri seans odalarında fotoğrafları çekilmekle yetinilen ektoplazma, kuramsal bir madde olmaktan
çıkmıştır
sirius
Tüm dünyayı ayağa kaldıracak, inkar edilemez olağan üstü UFO ve Uzaylı görüntüleri İstanbul'da filme alındı arkadaşlar
görüntüler bir süredir zaten mevcuttu ama görüntünün incelenmesi uzun sürdü tüm detayları incelendi
ve yakında basın toplantısı ile Dünya kamuoyuna açıklanacak, gelişmeleri ilerleyen günlerde size Bu başlık altından ileteceğim arkadaşlar
artık yavaş yavaş farklı bir zaman dilimine giriyoruz önümüzdeki yıllar bu nesil bi çok şeye şahitlik edecek emin olun
Teleportasyon
Teleportasyonun anlamı,uzağa taşınım demektirİslam literatüründe "Bast-ı Zaman" olarak ifade edilen olaydırAncak bu,metapsişik literatürde "Teleportasyon" olarak ifade ediliyorBuna göre Teleportasyon,ruhsal enerjiyle maddeye hakimiyet sağlayabilmiş kişilerin,bedenlerini ve eşyayı parçacıklarına ayırarak (atomize ederek),arzu ettikleri yere transfer edip tekrar oluşturmalarına teleportasyon denir
Başka bir görüşe göre de teleportasyon,zaman ve mekan bakımından üçüncü boyutun dışına çıkarak,başka bir boyutta yolculuk etmek yada eşyayı eşyayı oradan nakletmek demektirIşınlanma tekniğini aşan bir özellik taşıması nedeniyle teleportasyon,her yüzyılda görülebilmiş ve kerametin kanıtlarından biri olma durumunu hiç yitirmemiştir(Arıkdal,Metapsişik Terimler Sözlüğü)
Bu durumda Allah'ın kendisine sınırlı olarak gaybı bildirdiği insanlar yani peygamberler,veliler ve hatta medyumlar,kahinler de bu özelliği kazanarak,geleceğe dönük birtakım haberlere ulaşıp onlar hakkında önceden bilgi verebilir ve kehanette bulunabilirBu da mutlak gaybın dışında olan gaybla ilgilidirHatta bunlar,herkesin bilmediği konular olsa bile,gayb olma özelliği kalmamış,gayb aleminden şahadet alemine geçmiş konular olduğu da yine İslam alimleri tarafından altı çizilen hususlardır
Nitekim pek çok veli,bu özelliği kazanmış insanlar olarak,bir anda bir kaç yerde görünmüş ve kendilerini birkaç yerde yapılan toplantılarda,ilim ve zikir meclislerinde,hatta cephede savaş sırasında mevzilerde ve askerlerin arasında göstermişler,oralara ışınlanıp moral vermişlerdirYine Şeyh Hamid-i Veli,yani Somuncu Baba için aynı şey anlatılmaktadır ki,Bursa'da Ulu Cami yapıldıktan sonra,kendisinden hem hutbe okuyup Cuma namazını kıldırması,hemd e caminin açılışını yapması istenmiş ve o da kabul etmiştirHutbede Fatiha sûresinin yedi çeşit tefsirini yapar ve cumayı da kıldırıp çıkar,sırra kadem basarAncak,halk onun Cuma çıkışı elini öpmek ister ve herkes de bu arzusuna kavuşurDışarıda birbirleri ile konuşan cemaatin hepsi elini öptüğünü söyler ve bir şaşkınlık başlarYani insanların bir gurubu caminin bir kapısından ve diğer bir gurubu da öbür kapısından çıkmıştırHerkes nasıl şeyhin elini öpmüş olabilir?
Ulu Cami'nin üç kapısı var ve cami oldukça büyük olduğu için de birbirinden uzaktırBİrbirinden çıkıp öbürüne gitmek için hayli zaman gerekirBu sebeple şeyhin bir kapıda elini öpmek isteyenlere elini öptürüp diğer kapıda bekleyenlere gitmesi söz konusu değildir
Bu durumda önce bast-ı zaman yani zamanı ortadan kaldırmak,sonra da tayy-ı mekanı ortadan kaldırmak gerekiyorduBu da Allah'ın izni ve inâyeti ile gerçekleşmiştiO üç kaıda da aynı anda bulunmuş ve teleportasyonu,yani bast-ı zaman olayını kullanmıştırYani,kerameti ile zamanı genişletip,kendini üç kapıya birden ışınlamıştır
Bunun gibi pek çok olay anlatılmaktadırÖzellikle Çanakkale savaşı sırasında bu tür olayların yaşandığı bilinmektedirBunlardan bir kısmını da yabancı tarihçiler kaydetmektedir ve "Bizler,Çanakkale'de sadece Türklerle değil,gökten inen yeşil cübbeli ve beyaz sarıklı kimselerle de savaştık" demektedirlerHatta ne kadar güvenilir olduğunu bilemediğimiz başka bir yoruma göre de bu tür gezginler,yani zaman gezginleri vardır ve bunlar da Hızır(as) gibi kimselerdirBunlar da her zaman istedikleri yerde bulunabilirlerMucize olmasının yanı sıra Peygamberimizin Mirac'ını da bu yolla izah etmenin daha kolay olduğu da söylenebilirMucize,Allah'ın güç ve kuvveti ile olduğu için bizler,ona sadece iman ederiz ve "Allah yaptı oldu" deriz
Biyoenerji
Biyoenerjinin kelime anlamı; doğal olan enerjidir Bilim; insan organizmasının yalnız moleküllerden oluşan, fiziksel bir yapıya sahip olmadığı, tüm kainatta olduğu gibi,bir enerji alanına sahip olduğunu doğrular
Vücut içerisindeki, devamlı bir titreşim ve düşük voltajlı elektromanyetik akım vardır Elektromanyetik akım; fiziksel bedenle sınırlanmamıştır Böylece, bir bedenden diğerine akış yapılabilir Bu elektromanyetik akım; bedenin sağ tarafında toplanmıştır Biyoenerji akışı insanla sınırlı değildir Tüm maddeye akar Bitkilerin insanlarınkine zıt bir kutbu vardır Onlarla aramızda hür bir kanal açılır
Sağlıklı bir vücutta negatif bir enerji bulunmaz Vücudun herhangi bir yerinde problem varsa; o bölge negatif enerji üretmeye başlar Daha doğrusu; beyin ile o bölgenin iletişimi kopmuş demektir Bun nedenle; bedenimizin tümünü ayakta tutan beyinin düşünce ve yapılandırma bölümü ile aradaki bağı kopartmamak gerekir
Prana; Sanskrit dilinde kelime anlamı yaşam gücü demek olan, iyi sağlık durumunu muhafaza eden ve bedeni canlı tutan görünmez Biyoenerji ya da yaşamsal enerjidir
Japonlar; bu esrarengiz enerjiye Kİ, Çinliler CHİ, Yunanlılar PREVMA, Polonyalılar MANA, İbraniler RUAH derler Yaşam nefesi anlamında pranik şifacılık, çok çeşitli hastalıkların tedavisinde, yaşamsal enerji yada enerji şifacılığının (ki Prana’nın kullanımıdır) bir çeşididir
Görünmez Enerji Nedir?
Bilimsel kanıt, biyoenerjinin varlığını ve fiziksel bedenin iyi ve sağlıklı oluşuyla ilgisini anlaşılır şekilde ispatlar Seçkin Rus bilim adamları tarafından yönetilen bilimsel deneylere dayanarak, Semyon Kirlian; fotoğrafladığı insanların, hayvanların ve bitkilerin ultrahassas bir kamera yöntemiyle fiziksel bedenin etrafındaki renkli ışık enerji alanını göstermiştir Bu tekniğe Kirlian Fotoğrafçılığı adı verilmektedir Enerji alanı (Aura) görülebilir fiziksel bedene nüfuz ederek, cilt yüzeyinden yaklaşık 8 yada 10 cm yayılır Kirlian fotoğrafçılığındaki deneyler, fiziksel olarak hastalık ortaya çıkmadan beden enerjisindeki ilk görünen hastalıklı enerjileri de ortaya çıkarmıştır Bir kişinin düşünceleri ve hisleri, beden enerjisini önemli ölçüde etkilemektedir
Nazar
Din kitaplarında,değişik tarzlarda ifade edilen bir negatif enerjidir Nazarı iki türlü incelemek gerekir:
İlki insanın kendi kendine veya çocuğu gibi çok yakınına hiç bir kötü amaç taşımadan ürettiği negatif enerji şeklidir Beyinde sürekli kodlanan bir kelime mevcuttur: Maşallah Bu kelime söylendiği anda nazar değmeyeceğine beyin şartlandırılırsa veya başka bir deyimle kodlanırsa, beyin bu kelime söylendiğinde negatif enerji üretimini yapmamaktadır Ama o Maşallah kelimesi söylenmediği anda negatif enerji üretmeye başlıyor Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğiz; nazara kesinlikle inanmayan insanlarda bu enerji üretim tarzı harekete geçmeyecektir Dolayısıyla böyle insanlara nazar değme olasılığı çok zayıf olacaktır
İkincisi insanın bir başkasına nazar etmesidir Beyin kıskançlık duygusu ile hareket ettiğinde yine negatif enerji üretimine yol açar Bazı insanlarda bu türde kıskançlık duygusu çok yüksek olduğundan o insanların nazarı daha çok değer Daha doğrusu yaydıkları negatif enerji çok yoğun olur Bir hayli maddi veya manevi zarar verebilirler İnsan beyni negatif veya pozitif enerjiyi sadece %50 kadar üretir
Pozitif Enerji
İnsanda mevcut olan olumlu bir enerjidir Yalnız; zaman, zaman bu enerjinin de çok olması çeşitli hastalıklara da yol açabilir Örneğin bu insanların vücutlarındaki yüksek pozitif enerji manyetik kartları, pilleri bozmakta bu şahıslar bu türde cihazlar kullanamamaktadırlar Bu şekilde yüksek pozitif enerjiye sahip olanlar; eğitim alarak şifacı olarak çalışabilirler veya üzerlerinde mevcut bu yüksek pozitif enerjiyi atmak zorundadırlar Pozitif enerjisi normal düzeyde olan insanlar; son derece ılımlı ve kesinlikle hem sağlıkları yerinde, hem de etraflarına neşe saçan insanlardır Bu insanların, stres problemleri yoktur Zihinsel olarak ta son derece sağlıklılardır
Negatif Enerji
Vücutta; hastalıklı olan bölgelerin ürettiği olumsuz enerjidir Bu türde enerji; nerede olursa o nokta sürekli olarak negatif enerji üretmektedir Hatta negatif enerji üretmeye başladıktan 1-2 ay sonra hastalık ortaya çıkabilir Travma sonucu ortaya çıkan enerji de negatif bir enerjidir Çok stresli insanlar da sürekli negatif enerji üretirler Çoğunlukla bu türde insanlar; çeşitli ağrı ve psikolojik rahatsızlıklar duyarlar Negatif enerjinin yok olması insanların ya kendi kendilerine meditasyonla gerçekleşir, ya da tıbbi tedavi ile ortadan kalkar Negatif enerjinin ortadan kalkması için; her türlü şartlarda ilk önce tıbbi tedaviye, eğer çare yok ise alternatif tıbba başvurulmalıdır
Enerjiyi Hissetmek
Rahat bir yere oturun Gözlerinizi kapatın ve gevşeyin Hiç bir şey düşünmeyin Ellerinizi; 15-20 saniye kadar birbirine sürtün Avuç içleri birbirine bakacak şekilde 10 cm den çok olmamak şartı ile, karşılıklı tutun Yirmi saniye sonra biraz ellerinizi uzaklaştırın Hemen ellerinizi yavaş, yavaş yaklaştırmaya çalışın Ellerinizin arasında çok hafif bir basınç hissedeceksiniz İşte, en açık bir biçimde sizin enerji sınırınız
Enerjiyi Görmek
Loş bir odaya gidin Çok rahat bir şekilde oturmaya çalışın Ellerinizi hızla 20 saniye kadar birbirine sürtün Ellerinizi, yine avuç içleri birbirine bakacak şekilde 5-6 cm de tutarak avuç içlerini ileri geri oynatmaya başlayın Bu ara, ellerinizin arasına odaksız bir şekilde bakın Enerji sınırını, dumanlı bir şekilde göreceksiniz
Şakralar
Evrenden gelen enerjinin canlı vücuduna girdiği noktalardır İnsanda 7 ana şakra mevcuttur:
1- Taç şakra’sı mor renkte olup bıngıldağın olduğu yerde,
2- Üçüncü Göz şakra’sı lacivert renkte iki kaşın ortasında,
3- Boğaz şakra’sı mavi renkte boğazın olduğu yerde,
4- Kalp şakra’sı yeşil renkte,
5- Karın şakra’sı sarı renkte, mideyle omurga arasındaki boşlukta yanlarda,
6- Hara şakra’sı turuncu renkte, göbekte hafif solda,
7- Kök şakra’sı kırmızı renkte, omurilikte kuyruk sokumunda
Yeni doğan bebekte; mavi-grimsi renktedir Şakra kapanması o bölgeye enerji gelmesinin önlenmesi ve dolayısıyla de bölgede negatif enerji oluşmasına yol açar Daha sonrada o bölgede fiziksel rahatsızlıklara neden olur Ölümde ise Parlak ışık taç şakrağından çıkar
Psişik okuma ve psişik yetenekleri geliştirmek
Şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü hepimizin içinde saklı olarak vardır 'Psişik Okuma'nın en kısa tanımı da şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü demektir Bu yönümüze ya da bu yeteneğimize aslında 'Psişik Yetenek' denir Aslında herkesin psişik yeteneği vardır, fakat çok az sayıda insan bu yeteneklerini nasıl kullanacağını ya da nasıl kontrol edebileceğini bilir
Pek çok insan gibi görme, işitme, tatma, koklama, dokunma gibi bilinen beş duyunun ötesindeki algılama, görme, duyma, sezme yeteneği gibi yetenekleri olan insanlarda vardır ve onlara yapılan tanım rahatlıkla 'Psişik Okuma' yapan insanlar tanımı olabilir Bazılarında çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkarlar bazılarında ise zaman içinde tek tek ya da hepsi bir arada belirmeye başlayabilirler Yağmura hazırlıksız yakalananlar gibi el çantanızda minik bir şemsiyeniz ya da yağmurluğunuz yoksa bir anda sırılsıklam olabilir ve karşılaştığınız şeyden ilk anda hiç hoşlanmayabilirsiniz Ama bu yetenekler yağmurun yağması ya da güneşin doğması gibi doğal olaylardır
Psişik Yeteneklerin nasıl kullanılacağı konusu binlerce yıl içinde hep saklı tutulmuştur Bunun nedeni de bilinmeyen durumlara pek alışık olmayan günlük dünya içindeki kişileri ürkütmemek ve bazı bilgilerin kötüye kullanılmasını engellemek olmalıdır Oysa şimdi UYANIŞ zamanında olduğumuz için tüm bilgiler ve kullanım alanları iyisi ile kötüsü ile ortalık yerdedir Olur olmaz herkes bu yeteneklerini daha fazla güç ve maddiyat elde edilmesi konusunda nasıl kullanacağımızı parlak, gösterişli ve tabi ki yüksek ücretli seminerlerle bize tanıtmaya çalışmaktadır Yeteneğini kullan, en kısa yoldan bilgeliğe uzan onunla da yetinme istediğin ne varsa onu elde et tarzındaki popüler seminerlere ve toplantılara öyle sık rastlar olduk ki, gerçekten psişik Yetenek ve psişik okuma nedir? Nasıl kullanılmalıdır? soruları, hırs ve kariyer gürültü-patırtıları arasında cılız sorulara dönüştü Kullan da nasıl kullanırsan kullan mantığının en geçersiz olduğu alan bu alandır ve zararlı sonuçlarla karşılaşmamak için baştan dikkatli olmakta, bilgiyle hareket etmekte, ağır ve emin adımlarla gitmekte çok yarar vardıR
PSİŞİK YETENEKLERİN EĞİTİMİ
Yaygın bir kanıya göre bazı insanlar, Allah vergisi ihsanlar 'la doğarlar sözü her zaman geçerli olmayabilir Pek çoğumuz zekamızı, bedenimizi, aklımızı, bilgimizi geliştirmek için ne kadar uğraş veriyorsak, psişik yeteneklerimizi de ciddiye alıp onları da aynı ciddiyetle geliştirme gayreti içinde olmalıyız Yeteneklerin eğitimini hafife almak hiçbir yetenek için kabul edilir bir şey değildir psişik yeteneklerimizi geliştirmek istiyorsak, iç benliğimizle çalıştığımızı unutmamalı ve onun dilinin dış benlikten farklı olarak kısa iç konuşmalardan ve telkinlerden oluştuğunu öncelikle bilmeliyiz
İç benliğimiz, sadece ve sadece şuurumuzun inandığı bir sınır varsa, işte onunla sınırlıdır Bir şeyi yapamayacağımıza dair şuurlu bir kanımız varsa içsel benlik bunu kabul eder ve uygulamaya koyar Kararı gerçekleştirmek için tüm gücünü ortaya koyar ve inanın ki onun gücü haylidir Örneğin ben asla piyano çalamam derseniz hiç şüpheniz olmasın ki çalamazsınız ama neden olmasın, dünyanın en ünlü piyanisti olmasam da çalmak ve o notaların tınılarını duymak istiyorum derseniz, bir süre sonra epey hüner kazanmanız mümkündür
Psişik yeteneklerinizi eğitmek ve geliştirmek istiyorsanız öncelikle daha önce yapamadığınız için belli bir şeyi yapamayacağınızı söylemekten kaçınmalısınız Eğer bir şeyi denememişsek ve o şey olmamışsa, bu o işi yapamayacağımız anlamına gelmez; sadece biraz daha çalışmaya gerek olduğu anlamına gelir Kazanmak istediğimiz beceride ustalık kazanmış birini gözlemlemek, fevkalade bir öğrenme yoludur İç benliğin doğasında olan taklit etme becerisi, becerileri geliştirmede kullanılabilir Diğer iki yol ise öğrenme yani o konu hakkında okuma ve bilgilenme ve denemeden geçer
HEPİMİZ PSİŞİK YETENEĞE SAHİBİZ
Bize, başkalarının beğenisini kazanacak şekilde düşünmek ve davranmak üzere, iç hissedişlerimizi dikkate almamayı öğrettiler Sezgisel zihnimizden gelen mesajlara açık olmak, psişik yetenek pratiklerinde büyük önem taşır Sezgisel zihin, beynin sağ yarıküresinde yerleşmiştir Şuurumuzun bulunduğu rasyonel zihin ise soldadır Hemen bu ikisinin altındaki limbik bölge de programlamalı zihne aittir Programlamalı zihin şuuraltıdır Burası rasyonel zihin tarafından alınan dış dünya hakkında sezgimizden ve hissedişimizden gelen materyali absorbe eder Limbik bölgenin altında, tüm bedensel fonksiyonları yöneten objektif zihin bulunur Bu zihinlerin tümü pozitif ve yansıtıcı yönüyle enerji yayınlar Aynı şekilde, negatif ya da alıcı tarafının bir fonksiyonu olarak da enerji çekerler Bu enerjiler farklı frekanslarda hareket ederler ya da titreşirler Frekans yavaşladıkça mantal madde kabalaşır
Objektif zihin, şuuraltı programlamalı zihinden daha düşük frekansta titreşir Benzer şekilde şuuraltı programlamalı zihin, şuurumuzun rasyonel düşünen zihninden daha düşük frekansta titreşir Sezgisel zihin ise şimşek hızıyla çalışır Evrensel düşünceleri, gelişsinler ve kuvvetlendirilsinler diye şuura aktarır
Herkes bu zihin seviyeleri ve yayınladıkları frekanslarla donatılmış durumdadır Başkalarından gelen düşünceleri, duyguları, heyecanları toplamak üzere hepimizin alıcı cihazı vardır Ama herkes cihazlarını nasıl kullanacağını maalesef bilemez Köpek nasıl birçok insanın duymadığı sesleri duyuyorsa, arılar nasıl bizim asla göremediğimiz renkleri görüyorlarsa, bazı insanlar da diğerlerinin algılayamadıklarını algılarlar Çevremiz, titreşimlerin farkına varışımızın seviyesi, doğrudan doğruya geliştirdiğimiz psişik becerilerin seviyesine bağlıdır
Şuur dışı seviyede, psişik becerilerin zaten büyük ölçüde gelişmiş olduğunu bilmek önemlidir Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz bizden çıkıp sessizce yayınlanırlar Bu duygu ve düşünceler, bilmediğimiz bir şekilde, çevremizde etki yaratırlar O sıradaki ilişkileri ve kendi kişiliğinizi etkilerler Biz çevremizi ne derecede etkilediğimizin farkında değilizdir Yansıtıcı şuur dışı ve algılayıcı şuur dışı arasındaki etkileşme, dünyamızı yaratmak üzere devam ede gelen bir süreçtir psişik becerilerin gelişmesi, sadece bu süreci şuurlu yönlendirme alanına getirir Böylelikle hem giren hem çıkan akışı kontrol etmeyi öğrenebiliriz
YANSITICI VE ALGILAYICI YETENEKLERİMİZ
Gelişecek iki temel psişik beceriden birine yansıtıcı beceriler ve diğerine algılayıcı beceriler adını verebiliriz Bu iki tür beceriye en iyi örnek, mantal telepatidir Telepatide iki kişiye ihtiyaç vardır Biri gönderici, biri de alıcıdır Bu da gösterir ki, bu kişilerin her biri, farklı bir beceriyi tezahür ettirmektedir psişik mesajları ya gönderirsiniz ya da alırsınız; ama ikisini de aynı anda yapamazsınız Tüm psişik becerileriniz bu sınıflandırmanın bir bölümüne ya da diğer bölümüne dahildirler Ya ruhsal şifa yaparsınız ya da size ruhsal şifa yaparlar Ya bir fenomeni tezahür ettirirsiniz ya da o fenomenin tezahürünü algılarsınız
Yansıtıcı beceriler, kendi titreşimlerinizin yayınımını kontrol etmenizi sağlar İki benliğimiz de aynı işe senkronize olduklarında yansıma oluşur Bu becerilere zihnin madde üzerine etkisi denebilir Bu beceriler arasında şunlar vardır: Telepati, psikokinezi, teleportasyon, materyalizasyon ve demateryalizasyon, ruhsal ameliyat, ruhsal şifa, levitasyon ve ruhsal fotoğrafçılıkTekinsiz evler, insanlardaki bu becerilerin kontrolsüz tezahürlerinden başka bir şey değildir Ama o kişiler bunun farkında değillerdir Yansıyı beceriler için kullanılan diğer bir terim, yaratıcı beceriler dir Çünkü her yansıma ile bir şeyler yaratırız Yaratıcı şuur, psişemizin pozitif tarafıdır
Algılayıcı beceriler, bilgileri ve enerjiyi almanızı sağlar Bunlar sizin farkındalık becerilerinizdir Bunlar arasında, DDA (Duyular Dışı Algılama, İngilizcesi ESP-Extra Sensory Perception), durugörü, duruişiti, sezgi, telepati, prekognisyon (önceden bilme, geleceği bilme, kehanet), geçmişi bilme, psikometri, radyestezi, psişik okuma, psişik tanı ve kristal kürede vizyon görme vardır Daha sonra küreye de gerek kalmaz zaten küre sadece konsantrasyon için bir aracıdır Algılayıcı ve yansıyıcı beceriler beraberce çalışırlar, ama aynı anda değil Önce biri çalışır, sonra diğeri Algılayıcı ve yansıyıcı becerilerle çalışırken, biri diğerinin çizgisini geçmemelidir Yani, birbiriyle uyumlu olmalı ve karışıklık meydana gelmemelidir
Birçok insan, algılayıcı ve yansıtıcı becerilerinde bu ahenkli bütünlüğü elde etmişler ve de psişik alanda meşhur olmuşlardır Bir süre başka şeylere bağlanmışlar, ama psişik yeteneklerinin eğitilmesi üzerine bu yönlerine önem vermişler ve kendilerine yeni yollar açmışlardır
Duyu Ötesi Algı - ESP
Kendinizi olağanüstü şanslı mı görüyorsunuz? Yaş*****zda sizi şaşırtan o rastlantılar çok sık mı tekrarlanıyor? Yoksa birtakım önsezileriniz mi var? Ya da, evdekilerin bulmak için evin altını üstüne getirdikleri bir şeyi hep siz mi buluyorsunuz?
Bunların tümü ruhsal yetenek ya da genel terminolojide kısaltılmış olarak ESP (Extra Sensory Perception) diye bilinen Duyu Ötesi Algı olayının oldukça sık rastlanan biçimlerinden yalnızca bir kaçıdır Duyu ötesi sözcüğüyle normal duyularımızı kullanmaksızın olayları algılamamızı sağlayan bir tür yetenek ya da yetenekler dizisi kastedilmektedir
Bir elmaya baktığımızda onu görürüz Ama, eğer bu elma görme alanımız dışında, örneğin, başka bir odada, hatta kilometrelerce uzaktaki bir odadaysa, ve biz onu yine de zihnimizde görebiliyorsak, bu imgesel bir elma olmadığı sürece, görüntüyü gözlerimizi ya da başka bir organımızı kullanmaksızın doğrudan doğruya zihnimizde algıladığımızı söyleyebiliriz İşte bu Duyu Ötesi Algı’dır
Gözleri kullanmaksızın gerçekleştirilen bu görme olayına ruhsalgörü (klervoyans) ya da durugörü adı verilir; ancak daha birçok Duyu ötesi Algı biçimi bulunduğu bilinmektedir Örneğin, görme alanı dışında kalan bu elmaya başka biri bakmaktaysa, doğrudan doğruya o kişinin zihninden gelen bir sinyali alabiliriz Bunun adı uzaduyum (telepati) dur
Bunlar Duyu Ötesi Algı (ESP) adıyla bilinen olaylardan (fenomen) yalnızca ikisidir Belki de bu aslında yanlış bir ayrımdır; çünkü normal duyular kullanılmaksızın olaylara ilişkin bilgi edinmek ve fizik yollara başvurmaksızın olayları bir dereceye kadar denetlemek arasında bir ayrım yapmak güçtür
Duyu ötesi Algı nasıl gerçekleşir?
Hiçbir araştırmacı Duyu ötesi algının nasıl bir etki olduğunu bulamamıştır Oldukça yakın bir zamana kadar, Duyu ötesi algının bir çeşit manyetik ya da elektriksel etki olduğu düşünülüyordu Oysa, birkaç ustalıklı deney, bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır Bir kere, elektriksel bir enerjinin uzaklık arttıkça zayıflaması gerekir, oysa Duyu ötesi Algı uzaklığa bağlı değildir Binlerce kilometre uzaklıktaki alıcılara, Atlas okyanusunu aşarak görüntüler ve düşünceler iletebilen göndericiler vardır Bundan başka, astronot Ed Mitchell, NASA’nın denetimi altında olmayan özel bir deneyde Ay çevresindeki yörüngeden dünyaya haber göndermeyi başarmıştır
Bir Faraday kafesiyle yapılan deneyler daha kesin sonuçlar sağlamıştır Elektrik akımı verilen bu tel kafesin, her çeşit elektriksel ya da elektromanyetik yayının içerideki deneğe ulaşmasını engellemesi gerekirdi Oysa, kafesin, dış dünyadaki tüm elektriksel gürültüyü perdelemesine karşın, deneklerin verimliliklerinin belirgin derecede arttığı saptanmıştır
Çağdaş kuramlarda, birtakım atomdan küçük parçacıkların Duyu ötesi Algı olayını gerçekleştirmesi olasılığı üzerinde durulmaktadır Varlıklarını saptamanın hemen hemen olanaksız olduğu bu enerji parçacıkları, Faraday kafesinden geçebilecek birkaç enerji biçiminden biridir; yine de, bunları beynin nasıl algılayabileceği ya da kullanabileceği henüz bir bilmecedir
Değişik türde deneyler, Duyu ötesi algının asıl niteliğine ilişkin bazı ipuçları da sağlamıştır Bu deneylerden bazılarında, denek göndericinin zihnindeki bir sözcük ya da görüntüyü tahmine çalışmaktadır Deneklerin yanıtlarının çoğu kez tam ve ayrıntılı bir tanımlamayı değil de, genel bir yaklaşımı yansıtması ilginçtir Örneğin, üçgen biçiminde yelkeni olan bir tekne resmini, denek bir piramit ya da transatlantik olarak yorumlamaktadır Sanki bilgi beyne şifreli bir haber gibi geçmekte ve beyinde bunu en yakın uygun simgeye dönüştürmektedir Belki de Duyu ötesi algı, haberi bir telefon gibi iletmemekte ve tam olarak yaklaşımı simgelemese de, beyinde bulunmakta olan uygun bir anıyı harekete geçirmektedir
İspiritizma Nedir?
Ruhun bir bedene girmeden önce girdiği süre içinde ve daha sonraki varoluşu şartlarını inceleyen ve ölülerin ruhlarının canlılara görünme kurallarını tespit etmeye çalışan gizli bilim
İspiritizmacıların anlayışına göre insan ruhu bir maddi olan ve "perisprit" denen evrensel akışkandan doğan iki kısımdan meydana gelir Birbirinden ayrılmayan bu iki unsurun en yüce mükemmelliğe erişmeden önce çeşitli yollardan geçmesi gerekir Bu yolların herbirinde tenleşme, gelişme ve tenleşmeden kurtulma aşamaları yeralır Tenleşme ruhun bir insan bedeni içinde yeniden doğmasıdır Ölüm gerçekleştiği zaman ruh bedenden sıyrılır ve tenleşmeden kurtulunmuş olur ama ruh kendisini dünyasal alanlarda esir tutan perisprit ile kuşatılmış haldedir Ruh bu durumda iken canlılar ve maddi eşya üstünde akışkancasına bir etkide bulunur ve yeniden tenleşinceye kadar "medyumlar" aracılığı ile dile gölür İspiritizma her insanın daha önce bir varlığı olduğunu ileri sürer Ve bunun kanıtı olarka da "Hatırlama" olayını gösterir Ayrıca bu insanlara çeşitli ispiritizmacı gruplarına göre değişiklik gösteren bir ahlak anlayışını da ekler Canlılarla bu ruhlar arasında ilişki kurabileceğini ileri sürer ( BK Medyum )
İspiritizma herzaman bir tartışma konusu olmuş ve samimi ispiritizmacıların yanısıra şarlatanlar da ortaya çıkmıştır İspiritizma başka bir isim altında ölmüşlerin anılması yönünden çok eski zamanlara varan bir davranışı sürdürmekten başka birşey yoktur XIX yy ın ortasıbda doğmuş olan ispiritizmanın ilk belirtileri önce Hydesville metodist Fox ailesinde (1848) ve Rochester'da (ABD) görüldü Quaker'ların inançlarına uygun düşen ispiritizma belirtileri hızla çoğaldı 1853 yılında Birleşik Amerika'da binlerce medyumun bulunduğu bilinmektedir İspiritizmaya çoğunlukla A Jackson Davis "Trans" halinde yazmış olduğu tabiatın ilkeleri adlı kitabını 1847 de yayınladı Alan Kardic büyük gürültülere yolaçan Le Livre des Esprits (Ruhların Kitabı) adlı eserini 1857 de yayınladı B Amerika'da da Robert Hare, hakim Edmondos Daniel Deouglas Home İngiltere'de Miss Hayden ve Almanya'da Ksadov ispiritizmanın belli başlı yayıcıları ve sunucularıdır
PENTAGRAM
Pentagram, Yunancada beş çizgili anlamına gelen pentagrammon kelimesinden türemiştir Beş köşeli yıldız demektir
Genellikle Venüs Gezegeni'yle ve Venüs Tanrıçasıyla ilişkili görülmüştür Aynı Zamanda HzSüleyman'ın yıldızı olarak da bilinir HzDavut'un 6 Köşeli Yıldızıyla çokça karıştırılabilmektedir Birçok toplumca şans getirdiğine inanılır Cadılar tarafından oldukça kutsal olan bu sembol 5 elementin birleşimini ve uyumunu göstermektedir Bu Beş Element, Ruh (Akasha-Ether), Ateş, Hava, Su ve Topraktır Ateş İradeyi, Hava Zekayı, Su Duyguları, Toprak ta madde alemini sembolize eder
Beş köşeli yıldız yada pentagram insanlık tarihindeki en güçlü, en tesirli, en kalıcı sembollerden biridir Mayalardan Latin Amerika’ya, Hindistan’a, Çin’e, Yunanistan ve Mısır’a kadar neredeyse tüm eski uygarlıklarda önemli yeri vardı Pentagram’a dair en eski kayıt antik tarih öncesi bir mağara duvarına çizilmiş olarak babiller tarafından günümüze kadar gelmiştir Bu sembol Tanrıça Ishtara ithaf eden venüsün yörüngesini gösteren gizli bir semboldü Peki günümüzde neden kötü bir ünle anılıyor
Eski Çağlarda Pentagram
En eski pentagramlar taş devri mağaralarına kazınmış pürüzlü ve eğrili diyagramlardı Yıldız şeklinin bazı spiritüel anlamları olduğuna varılırken, erken çağ insanlarında bu beş köşeli sembol sadece bir bilinmez ve gizdi
Takip eden uygarlıklarda önemli anlamlar edindi kendine Genellikle astronomik ve dinsel anlamlardı bunlar Sümer yazıtlarında yön tayini için ve görünür beş gezegen için tanımlandı Daha sonra Venüs’ün ve Tanrıçanın sembolü oldu
Antik yunanlı matematikçi ve filozof Pisagor’a göre 5 insanın rakamıydı Antik Yunan’da vücut ve ruh 5 katlı bölümden oluşuyordu Pisagor’a göre, pentagramın 5 köşesi insanı oluşturan 5 elementi işaret ediyordu Ateş, su, hava, toprak ve esir yada eter denilen plazma enerjisi Pisagorcular pentagramın sağlık tanrıçası Hygeia (hijyen kelimesi buradan gelir) tarafından kutsandığına inanırlardı (bu kelime antik yunanca su, toprak, ruh, ateş ve hava kelimelerinin baş harflerinden oluşuyordu)
Bu özel gösterim şekli yüzyıllarca devam etti ve inanılmaz bir şekilde çeşitli geleneklerin teolojisini etkiledi ilk Hıristiyanlar İsa’nın yaralarını gösteren bir amblem kullandılar Bu inanış Pisagorcu element mantığına bağlı yada benzer bir şekilde ortaya çıktı Daha sonraları beşgen bir çok doktrine, ezoterik ortaçağına ve Rönesans, simya kabala, ayinsel sihir gibi inanç sistemlerinde önem teşkil etti
Pentagram ve Büyü
Wiccanlar, eski Yunan’da olduğu gibi, Pentagram’ı insan vücudunda kullanmışlardı Wicca, tanrıya yakın olmak için çeşitli sembollerle ve oluşturulan ilahi bir ortamda yapılırdı İnanışa göre, şeytani amaçlar için, çok sayıda sembol ve hareket kötü amaçlı kullanılabilirdi Bu büyücülerden biri olan Giordano Bruno, kötüye kullanım hakkında uyarıda bulunmuştur,
Pentagramla yapılan kara büyü bunlardan biridir ( Pentagram hala Ritüel Sihirin kilit noktasıdır, bir çok ritüelde kullanılan budur)
Pisagor fikirlerine dayanan Yahudi Kabbalacı geleneğinde, pentagram hayat ağacında en üstte bulunan sefirotu yani beş kutsallığı simgeler, Kabbalistler dışında kimse tarafından görülmezler, saf dünyevi olmayan güçleri simgelerler; adalet, merhamet,bilgelik anlayış ve üstün ihtişam…
Hristiyan Pentagramı?
Rönesansın Hristiyan kabalacıları özellikle pentagramın büyüsüne kapıldı İsanın ilahiliğine gizemli bir kanıt oluşturduğu şeklinde bakıldı Onlara isanın kutsal ruhu bedende taşıdığını simgeliyordu Meşhur gösterimlerden birisi de ateşi ve kutsal ruhu simgeleyen ibranice shin harfinin eklenmesiyle diğer taraflara da incilde geçen tanrının isiminin başharfleri ki söylenişi yaygın olmasına rağmen yanlış bilinen Jehovah (doğrusu yeşuha yada iesus tur) nın eklenmesiyle oluşmuştur Pentagram ve Hıristiyanlık arasındaki bağlantı birçok yerde göze çarpmaktadır İlk hristiyanlar tılsım ve madalyonları kutsamak için haçtan önce pentagramla birlikte X ve Phoenix kullanmışlardır Pentagram isanın 5 yarasıyla bağlantılıldır Eski gnostik inançlarda bir olguyu anlatmak için kalemle tek hamle de çizilebilen işaretler gizemli ve kutsal sayılmıştır Alfa ve o**** da olduğu gibi…
Anaerkil inanç sistemlerinde pentagram gülle resmedilmiştir ***ik katedrallerde bulunan bu küçük beş yapraklı güller çok ta gizemli pentagramlar değillerdir…
Wiccan ve diğer neopagan geleneklerinde pentagram
Günümüzde çoğunlukla pentagramın dinsel kullanımı Wiccalarda ve neopagan geleneklerinde ve satanist gruplarda mevcuttur Çoğunluka Wicca ve neopagan geleneklerinde gelişmiş olmalarına karşın 19 yüzyıl ökültizmindeki gibi ruha tesir eden 4 elementin sembolüdür Bu geleneklerin bazılarında yine bu sembol insan aklının bütünlüğünü, ruhun krallığını, insan vücudunu ve dahasını simgeler
Keçi başı
Keçinin kendisi keçiyi kimi zaman şeytanı temsil ettiğine inanan, onlarla dans eden üstlerine binen cadıların ortaçağ batılıdır Bu bağlamda keçi genellikle cinsel baskının ironik bir sembolü oluyor (önceleri doğurganlığın sembolü olmasına rağmen), böylece modern satanistlerin cinsel ve dinsel baskıya karşı neden keçiyi seçtiği anlaşılıyor
Yukarı doğru mu aşağı doğru mu?
Aşağı doğru duran pentagram yeni bir simge ve sadece satanik bir obje değildir Bir çok pagan inanışında olduğu gibi berekti simgeleyen boynuzlu tanrıya ithaf eder Aynı şekilde bazı oluşumların sınıflarından birine verilen bir nişandır
Satanik Pentagram
Bir çoğunun aklındaki pentagramın kesinlikle kara büyüyle ve satanizmle ilgisi olduğu yönündedir Pentagramın satanizmi simgelemesi 20 yüzyılın ortalarında başlar Ayrıca bilinen diğer bir yanlışlıkta tapınakçı efsanelerinden gelen baphomet adı verilen figürle karıştırılmasıdır Ürkütücü gelen her şeyi satanist imgesi olarak görmek önyargı hastalığının sonuçlarındandır
reiki
Herkesin yaşam enerjisi vardır Yaşam enerjisi düşük olan insanlar daha kolay ve sık hasta olurlar Reiki insanın yaşam enerjisini arttırıcı bir yöntemdir Reiki uygulayıcısı kendinden bir enerji vermez, sadece Reiki'ye kanal olur ve evrensel enerjiyi kullanır Dolayısıyla enerjisi azalmaz, artar Reiki kişinin vücut dengesini ve uyumunu korumasını sağlar Hastalıkların zihinsel nedenlerden kaynaklanır Zihinsel kalıplar değiştiğinde hastalıklar da iyileşir Reiki sadece fiziksel boyutta değil zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutta çalıştığı için nerede şifa gerekiyorsa orayı şifalandırarak hastalığın giderilmesinde destek olurYapılan araştırmalar sonucunda tedavi gören hastaların Reiki kullandıklarında iyileşme hızının %50 arttığı ve ilaçların yan etkilerinden çok daha az etkilendikleri bulunmuştur Reiki'yi düzenli olarak kullanmanın bir çok faydası olup bunlardan bazıları şunlardır;
• Kronik hastalıkları zaman içinde ortadan kaldırır veya azaltır
• Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı korur
• Stresli zamanlarda rahatlatır ve sakinleştirir
• Korku duygusunu yenmeye yardımcı olur
• Zihin karışıklığı olduğunda düşünceleri netleştirmeyi sağlar
• Ağrı ve acıları azaltır
• Varolan hastalıkların ilerlemesini yavaşlatır
• Vücudu toksinlerden arındırır ve zehirli maddelerin atımına destek olur
• Duygusal blokajları zaman içinde çözer ve duygusal sorunlarınızı zaman içinde temizlemenize yardımcı olur
• Sezgisel yetenekleri ve farkındalığı arttırır
• Vücuttaki yaraların daha kolay iyileşmesini sağlar
• Kötü, zararlı alışkanlıklardan ve bağımlılıklardan vazgeçmenize yardımcı olur
• İlişkilerinizde daha uyumlu, sakin ve yapıcı olmanıza yardımcı olur
• Kin, nefret, öfke gibi zararlı duygulardan arınmanıza yardımcı olur
• Hayatta bizi geride tutan ilerleyebilmemizi engelleyen bilinçaltı blokajlarını temizlememize yardımcı olur
• Enerji tıkanıklıklarını çözerek bedenimizin daha düzgün çalışmasını sağlar ve yaşlanma etkilerini azaltır
• Cinsel sorunların ve bunların arkasındaki duygusal sorunların çözülmesine yardımcı olur
• Psikolojik rahatsızlıklarda,fobi ve depresyonda destek verir
• Uykusuzluk, bitkinlik ve isteksizlik gibi sorunların çözülmesine yardımcı olur
REİKİ EGİTİMLERİ
Reiki öğrenmek isteyen için hiçbir ön koşul yoktur Herkes Reiki öğrenebilir
Kurslarda yapilan Reiki egitiminde once teorik bilgiler ogretilmektedir Kursun sonunda kisinin bu teknigi kullanabilmesi için uyumlama (inisiye/el verme) yapilmaktadir 1 Asama Reiki kursunda Reiki enerjisinin ve tekniğinin genel ozellikleri anlatilir Çakralar ve enerji bedenimiz( aura) hakkinda bu asama için gerekli olan bilgiler verilir Kisinin tek basina yapacaği uygulamalar gosterilir Bu kurs suresi uyumlamalar dahil yaklasik 25-3 saat surmektedir
Kurstan sonra belirlenen "uygulama" gunlerinde; Reiki tekniğine ait "baskasina kisa terapi uygulama " çalismasi yaptirilir Bu sirada uygulamaya yonelik teorik bilgiler verilir ve varsa sorular cevaplandirilir Ayrica enerji temizleme teknikleri oğretilir Bu uygulama çalismalarindan iki çalisma kurs ucretine dâhildir Ayrica programda belirtilen zamanlarda çalismalara istenilen surece ve siklikta katilinabilir
Chronokinesis
Chronokinesis zamanı hızlandırmak yada yavaşlatmaktır. Bir gecede romanlar okuyabilir ve oyun ve sportif aktivitelerden daha kaliteli fotoğraflar çekebilirsin.Hani hızlı haeket ederken çekimler bulanık çıkar ya işte onu anlatmak istiyorum.
Chronokinesis zamanı yavaşlatma ve hızlandırma gücünüzdür. Eğer zamanı yavaşlatırsanız diğer insanlar sizi super kahraman gibi görürler çünkü zamanı yavaşlattığınızda o ağır zamanda normal hızınızda olacaksınız ve diğer insanlar sizi çok daha hızlı görecekler ve söylediklerinizi anlayamıyacaklar.Ama her şey yavaş olucak. Eğer zamanı hızlandırırsanız, her şeyi çok hızlı yada yavaş olarak görebileceksiniz. Zamanı yavaşlatmak hızlandırmaktan daha kolaydır.
İlk olarak akrep ve yelkovanı olan yani “tik tak” seslerini duyabileceğiniz bir saat alın ve kendinize rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer bulun. Saatin çıkardığı seslerini dinlerken zamanın gerçek olmadığına beyninizi inandırın. Saatten gelen sesleri dinleyin ve zamanın yavaşladığını yada hızlandığını düşünün. Bunu birkaç dakika yapın ve dinleyin, Eğer saatten gelen sesler az aralıklı yada çok aralıklı gelmeye başlamışsa başardınız demektir. Bu çalışma yeterli ve sonuç olarak artık bir saate ihtiyacınız olmayacak.
Zamanı Genişletmek
İlk Adım
İlk olarak bir sarkaç, saat yada eşit aralıklarla ses çıkaran herhangi bir araç gerekli. Rahat oturuş pozisyonuna geç.
İkinci Adım
Şimdi objenizin yada saatin, Tik, Tak, Tik ,Tak seslerini dinleyin daha sonra sese odaklanın ve Tik Tak seslerinin arasındaki boşluklara odaklanın, Sessizliğin enerjiniz ile karıştığına odaklanın ve insanın zaman tarafından yönetilemeyeceğini düşünün. zaman insanlar tarafından oluşturulmuş basit bir kavramdır.
Üçüncü Adım
Şimdi vuruşlar arasındaki boşlukları dinleyin, Ve ölçüsünün azaldığına yani yavaşladığına konsantre olun.
Dördüncü Adım
Bunu birkaç kez yapın ve daha sonra vuruşların süresini uzatmaya çalışın. Eğer başarılı olursanız bir sarkaç yada saate ihtiyacınız kalmayacak. Çünkü artık zamanı kontrol edebiliyorsunuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)